Pazar günkü yazımı, veresiye defteri satın almayı kastederek ‘bir yanda bu güzellikler yaşanırken öte yanda teravihlerde bile bir iki safa düşen cemaat, iftar sofralarındaki israf ve dini konulardaki hassasiyet zaafı da pek hayra alamet değil. Mevla seyyiatımızı hasenata tebdil edecek iman ve amel nasib etsin!’ diye bitirmiştim.
Evet, dünyevileşmenin ve modern hayatın toplum üzerindeki olumsuzluklarını görmeden hep bardağın dolu tarafına bakarsak ummadığımız bir anda ummadığımız akıbetlerle sarsılabiliriz.
Evet hatalarımızı, eksiklerimizi, aşırılıklarımızı, sapmalarımızı görmemiz ve bunları lisanı münasible de dile getirmemiz lazım. Ancak bu öz eleştiri umutsuzluk aşılamak için değil ders ve ibret almamız, halimize çeki düzen vermemiz için olmalıdır.
***
Bu bağlamda ben kesinlikle umutsuz değilim. Ah eski Ramazanlar, ah eski bayramlar kabilinden geçmiş özlemi içinde de değilim.
Eskiyle mukayese ettiğimde şimdiki Ramazanların da bayramların da ve genel olarak ülkemizin de eskisinden çok iyi yerde olduğuna ve daha iyi yerlere doğru gittiğine inanıyorum.
Tek parti dönemindeki baskılar, Menderes, Özal ve Erbakan gibi başbakanlara rağmen vesayet sisteminin muhafazakârları öteleyen uygulamaları ve sindirme politikalarıyla bugün muhafazakârların konumunu karşılaştırdığımızda milletin de devletin de dün ile kıyaslanamayacak ölçüde iyi, güzel ve güçlü olduğunu görüyorum.
***
Dün kılık kıyafetinden ve ibadetinden dolayı cezalandırılan muhafazakârlar bugün devleti ile barışmışsa bu bir devrim olmayıp aksinenormalleşmedir. Anormal olan milletin kılık kıyafeti ve ibadetinden dolayı ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesidir.
Birileri bunuİslamlaşma gibi sunsa da bunun adı normalleşmedir. Vatandaşların haklarda eşitliğidir.
Evet, kimi konularda dini hassasiyetin zayıfladığı ve teravihlerde cemaatin azaldığı bir hakikattir ama artık laikçi kesimin bile cumhurbaşkanlığı ve İBB gibi büyük görevlere muhafazakâr kimlikli aday göstermesi de Yenikapı’da cumhurbaşkanının iştirakiyle yüz binlerin Enderun teravihi ifa etmesi de hakikattir!
Bence bardağın dolu tarafı daha baskındır. Onun için rahatlıkla ‘Burası İstanbul’ diyebiliriz.
***
Evet, geçmişte akıl almaz baskılara hatta askeri darbelere ve idamlara karşı hep sabrı tercih eden millet 15 Temmuz’da artık kendisini yok sayan operasyonlara göğsünü siper ederek yeni bir çığır açmıştır.
İstiklal savaşında işgalci emperyalistlere karşı nasıl direndiyse, işgali hedefleyen 15 Temmuz darbe girişimine karşı da aynı direnci göstermeyi bilmiştir.
Dahası artık, emperyal güçlerin kâh terör örgütleriyle kâh, kirli ittifaklarla, kâh uluslararası kumpaslarla ülkemizi dize getirme operasyonlarına karşı dik duracak gereğindekarşı operasyonlar yapacak güce ve iradeye sahibiz.
***
Askeri ve iktisadi açıdan bölgenin en güçlü ülkesiyiz. Ve hiçbir güç bölgede bizimle savaşacak imkâna sahip değildir. Evet, ABD, Rusya ve bazı batı ülkeleri daha güçlüdür ama bölgede biz daha güçlüyüz.
Öte yandan sadece ülkemize sığınan milyonlara kucak açmanın yanı sıra dünyanın en çok insani yardım yapan ülkesiyiz. Dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara insani yardım ulaştırma konusunda ABD de Rusya da batılı ülkeler de petrol ülkeleri de arkamızdannal toplamaktadırlar.
FETÖ’sü, PKK’sı ve öteki emperyalist kuklalar ülkeyi bu denli normalleştiren ve güçlendiren siyasi iradeye karşı İstanbul seçimlerinde güç birliği etmiş görünüyorlar.
Başaramayacaklar!
Burası İstanbul, burası Türkiye!
Her geceniz Kadir Gecesi, her gününüzbayram osun!