PKK artık örtük, utangaç ve araçsal siyaset yapmaktan vazgeçiyor ve bütün güçlerini aynı safta toplayıp topyekün savaş naraları atıyor. Siyaset bitiyor, sonu gelmez kan davası başlıyor. 22 Ekim’de Diyarbakır da HDP, DTK, DBP ve KJA’nin yaptığı açıklamayı başka türlü okumak mümkün değil.
Seçimlere katılıp halktan %13 oy alan bir parti (HDP), demokratik bir toplum vaadiyle kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu (DTK), bölgeyi temsil edecek bir başka siyasi parti (DBP) ve Özgür Kadınlar Örgütü (KJA) yanyana gelip özür diliyorlar!
Peki kimden özür diliyorlar?
Hendek savaşında hayatını kaybedenlerden.
Peki bu özürün nedeni ne?
Hendek savaşına istenilen düzeyde katkı yapmadıkları için.
İnsan ilk bakışta bu kadarı da olmaz diyor! Bu işte büyük bir yanlışlık var diyor, açıklamayı bir kez daha okuyor, “koca koca adamlar bunlar, siyaset deneyimi olan insanlar bunlar” diyor, “toptan akıl yitimine uğramış olamazlar” diyor.
Ama açıklamayı 49 kere okumak bile fayda etmiyor. Gerçek değişmiyor. Adamlar kararlıca özür dilemişler. “DBP, HDP, DTK ve KJA başta olmak üzere belediye eşbaşkanları, tüm Kürdistanî kurum temsilcileri ve yöneticileri olarak bizler” diyen bu cümle her şeyi ve her niyeti açıkça ortaya koyuyor.
Bu cümledeki Kurdistanî kelimesi en ilgiye değer olanı. Belki de büyük bir siyasi manevranın anahtar kelimesi olabilir. Benim Kürt siyasi jargonundan anladığı şey, PKK dışı Kürtler, PKK ile kendileri arasına mesafe koymaya çalışırken “Kurdistanî” vurgusu yaparlardı. HDP dahil bütün bileşenlerin kendilerini bir çırpıda Kurdistanî ilan etmeleri gerçekten de ilginç.
7 Haziran seçimlerine Türkiyelilik perspektifiyle katılan ve halktan oy alan HDP, şimdi hiçbir özeleştiri yapmadan “Türkiyelileşmekten” vazgeçerek kendini Kurdistanî olarak ilan ediyor. Peki ama bu ani söylem değişikliğinin anlamı nedir? Kurdistanîliği hangi amaçlar için istismar etmeye hazırlanıyorlar?
“..O süreçte eksiklikler o direniş alanların içinde değil dışında yaşanmıştır. Toplantı bileşeni olarak bizler yaşanan bu eksikliklerden kendimizi sorumlu tutuyor ve soykırım planını boşa çıkarması için o onurlu direnişi yürütenlerin mirasına sahip çıkma ahdimizi tekrarlıyoruz.” Ne demek bu şimdi? Demek ki alanların içinde yapılanlar doğruydu. Demek ki hendek kazmak doğruydu. Demek ki, daha çok insan ölmeliydi. Demek ki şehir daha çok viran edilmeliydi.
“Onurlu direnişin mirasına sahip çıkma ahdimizi tekrarlıyoruz”. Bundan ikinci hendek savaşı macerasına hazırlanmayı mı anlamalıyız? Yoksa bizi daha kanlı başka bir maceraya sürükleme niyetiniz mi var? Bir durun hele! Sizin kiminle ahdiniz var? Seçim meydanlarında, TV ekranlarında halka söylediğinizin dışında başka güçlerle mi ahitleştiniz? Kim bunlar? Siz kime karşı sorumlusunuz? Oyunu aldığınız halka karşı hiç mi saygınız yok!
Yoksa seçim oyunu koca bir yalan mı? Yerel yönetimler birer kukla mı? Siz kendi iradenizi temsil etmiyor musunuz? İradeniz başka ellerde mi? İnsanların kurulu hayatlarıyla oynamaktan utanmıyor musunuz? İnsanların umut ve hayalleriyle dalga mı geçiyorsunuz?
“..eşi benzeri bulunmayan iradeye ..” derken kastınız nedir? Eşi benzeri olmayan iradeyi siz temsil etmiyorsanız kim temsil ediyor?
Kim ne derse desin 22 Ekim’de HDP, DTK, DBP ve KJA’nin birlikte yaptığı açıklama bir savaş çağrısıdır. Siyaset ve meşruiyeti elinin tersli ile bir tarafa iterek, açıkça yeniden şiddete ve hendek savaşlarına davetiye çıkarmaktır.