"Eskiden topluma zararlı olduğu bilinen biri öldüğünde cenazesini yıkayan ve namazını kılandan başka tabutu taşıyacak adam bulmak bile zor olurdu” dedi bir dostum.
Ankara’da 28 kişinin katili için hazırlanan taziye çadırını görünce yüzünde hayret ifadesi içinde dudaklarından dökülmüştü bu cümle.
Konu sadece taziye çadırı olsa yine iyi. Üstüne üstlük HDP’li milletvekillerinin de ziyaret etmesi, (aslında himaye ettiler, hatta bu çadırın kurulması için tehdit bile etmiş olma ihtimalleri yüksek. Geçmiş örnekleri hatırlıyoruz) olumlaması işin tuzu biberi oldu.
Demokrasiden, özgürlüklerden bahsediyorlar ya. Bunu yaparken de Amerika’dan Avrupa’dan örnekler veriyorlar bir de. Onların örneklerini hatırladım bir an.
Fransa’da Charlie Hebdo saldırısı sonrası, Fransız polisi 8 yaşındaki (yazıyla sekiz) bir çocuğu sorguladı. Adı Ahmet ve Müslüman olan bu çocuğun sorgulanmasının gerekçesi ise “terörü övmesi”ydi. Peki nasıl övmüştü terörü bu çocuk? Öğretmeni “Hepimiz Charlie’yiz değil mi?” sorusuna “Hayır ben değilim. Peygamber Efendimizi aşağılayan karikatürleri çizen birini savunmam” cevabını vermişti. Okul aile birliği, Okul yönetimi, polis, savcılık olaya dâhil oldu. Olaylar hayli büyüdü. “Fransa’nın kolektif histeri krizi” adıyla neredeyse “tez konusu” olacaktı.
Doğru mu bu tavır? Elbette değil. Bu tarz histeri krizini elbette kimse kabul etmez. Ama “Ben Charlie değilim” sözüyle, “28 kişiyi katleden bir terörist için taziye çadırı kurmayı” bir kıyaslayın. Üstelik meclisteki HDP’li vekiller tarafından kutsanan bir çadır.
HDP’liler, o çok sevdikleri Avrupa’nın en toleranslı ülkesinde bu çadırın, bırakın kendisini, maketini kurabilirler miydi? Kurdururlar mıydı? Kursalardı akıbetleri ne olurdu? Bir düşünmek lazım.
Yumruğu masaya vurmak
Artık zaman yumruğu masaya vurmanın zamanı. Çözüm sürecinin buzdolabına konmasından önce, hükümet kanadının iyimserliğini koruduğu dönemde bazı müsamahalar hoş görülebilirdi, görüldü de. Ama sürecin dondurulduğu bir dönemde, teröristleri kutsayanlara artık hukuki yoldan bir cevap vermek gerekiyor. Teröristi kutsayan milletvekili de olsa, gazeteci de olsa, sanatçı ya da aydın da olsa fark etmez.
Fransa’nın bir başka uygulamasını hatırlatmakta yarar var. Fransız hükümeti meclisinden geçirdiği bir kararla, yargıçlara, ülkenin ulusal güvenliğini tehdit eden herhangi bir kimseyi vatandaşlıktan çıkarma yetkisi verdi. Ve bu kararı alırken, “aman bize ne derler” diye de düşünmedi.
Biz de aynısını yapalım demiyorum ama terörü savunanları, teröristi kutsayanları bunun bir sonucunun olduğunu hatırlatacak uygulamaları bir an önce hayata geçirelim. Bunu hem hukukun bir gereği olarak yapmak zorundayız, hem de şehit ailelerine saygımız gereği.
HDP’ye ayar
Ayarın sahibi Ahmet Hakan. Hürriyet’teki köşesinde “ne işin var senin o taziye çadırında ey HDP’li” diye HDP Van milletvekili Tuba Hezer’e sesleniyor. Sorsan, başından bu yana HDP’ye karşı durmuş, terörü lanetlemiş sanırsın. Yahu sen değil miydin adamın eline saz verip “cici çocuk” imajına büründüren? Hadi taklaya geldin, bilemedin, yemi yuttun. Köşe komşun eski genel yayın yönetmenin Ertuğrul Özkök’e bir çift laf söyle bari. Bak seni sosyeteyle tanıştıran Özkök Alman Bild gazetesine köşe yazısı yollamış. Yazısında PKK için “Kürtlerin radikal partisi” diyor. Samimiysen “Nereden çıktı bu ey Özkök. Neden teröriste terörist diyemiyorsun” desene.