Vah garibim vah... Şu Ertuğrul Özkök’ün düştüğü hallere bakar mısınız... Silivri sakinlerinin sicilini temize çıkarmak ve kendisinin ne kadar masum ve pirüpak olduğunu kanıtlamak için sonunda Tuncay Güney adlı bir delinin himmetine muhtaç hale geldi.
Vesayet döneminin kendisine sağladığı imtiyazlı günlerde attığı manşetlerle binlerce insanın hayatını karartmakta mahir olan Ertuğrul Özkök’ün şimdilerde Tuncay Güney’den medet umar hale gelmesi kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Koordinatları merkez medyanın fiyakalı koridorlarından marjinal mahallelere kayan Ertuğrul Özkök, Ergenekon’un Tuncay Güney’in zırvalarıyla başladığını söyleyerek, Ergenekonculardan özür dilememizi bekliyor. Her ne kadar ‘kendim için özür beklemiyorum’ dese de, anlıyoruz ki sıkıntısı büyük...
Güya Tuncay Güney’in yeni zırvalarına göre: “- Ergenekon bir projeymiş... listeler, isimler, o çete şemaları... Hepsini işkence altında zorla söylemiş...” Keşke Özkök, biraz daha inandırıcı masallar uydursaydı. Eğer bu masallarla mutlu olacaksa, bizim için bir mahzuru yok ama 10 binlerce sayfalık belgeleri, toprak altından çıkan silahları yok saymamızı bekliyorsa, kusura bakmasın bu insan aklına hakarettir.
Özkök, “Bu itiraftan sonra hiç yüzü kızaran gördünüz mü?” diye soruyor.
Hemen söyleyelim, bay Özkök hiç yüzümüz kızarmadı.
***
Eğer bir mahzuru yoksa, birkaç soru da biz soralım.
Mesela, generallerin ellerinize tutuşturduğu o ünlü ‘andıç’ı yayınlarken sizin hiç yüzünüz kızardı mı?
Peki, ya tanklara palet olan “Gerekirse silah bile kullanırız”, “Ettiğini buldu”, “Ya uy ya çek git” şeklindekioyüz karası manşetleri atarken hiç utanma duygusu yaşadınız mı?
Ya Ahmet Kaya için “Şerefsiz adam” manşetini atarken biraz olsun yüzünüz kızardı mı? Sesiniz duyulmuyor, yüksek sesle konuşun lütfen...
Bugün, darbeciler ve Ergenekoncular için ‘özür’ dilenirkenki gözü yaşlı halini görünce sanırsınız ki, bu Ertuğrul Özkök geçmişinde hep mağdurları savunmuş, haksızlığa uğrayanlar için kalemini siper etmiş...
Bakmayın şimdi mağdurları oynadığına... Biz, Özkök’ün özellikle 28 Şubat günlerindeki ‘sivil üniformalı’ halini de biliriz.
Şimdi çıkıp bir de Selahattin Sadıkoğlu’nu savunmuyor mu? Doğrusu, yüzsüzlüğün bu kadarına da pes... Sana ne Sadıkoğlu’dan? Ayrıca, Selahattin Sadıkoğlu işini kaybetmiş filan değil, merak etme Sadıkoğlu’nu biz savunuruz.
Madem, mağduriyetler konusunda bu kadar hassassın o zaman şu soruya da cevap ver.
Bugün ‘mağduriyet masalı’ ürettiğin Selahattin Sadıkoğlu’nun yayın yönetmeni olduğu dönemde, yani 28 Şubat’ta Yeni Şafak gazetesi, kankanız olan polis şefi Serdar Saçan tarafından basıldığında acaba hiç yüzünüz kızarmış mıydı?
Yoksa, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir gazeteye polis tarafından baskın düzenlenmesi sizin kitabınızda ‘mağduriyet’ olarak yazmıyor mu?
Öyle ya... Sadece darbeciler mağdur olur, Ergenekoncular haksızlığa uğrar ve sadece, “Vay şerefsiz vay” manşetini atanlar masumdur... Eminim ki, bugün fırsat bulsanız yine aynı manşetleri atmaktan çekinmezsiniz.
Siz bu kadar pişkin olamazdınız ama... Muhtemelen, bazı muteber abileriniz, size geçmişteki günahlarınızla ilgili ‘dokunulmazlık’ garantisi vermiş olmalı. Yoksa bu kadar efelenemezdiniz. Bir gün, size garanti verenler de garantiye muhtaç hale geldiğinde, o gün kimden himmet dileneceğinizi çok merak ediyorum doğrusu...