Bugün 19 Mayıs...
Geliniz, bugün, seçim atmosferinin dağdağasından biraz uzaklaşıp bu konuya değinelim.
18 Mayıs 1936 akşamında, M. Kemal ve arkadaşları meşhûr sofralarında sohbet ederlerken, M. Kemal, (Balkan lehçesiyle), 'Çucuklar', bilin bakalım, yarın nedir?' der.
Kimse bilemez..
Halbuki, 1927'de ve yeni dönem için bir tarihî temel oluşturmak üzere irâd olunan meşhûr 'Nutuk', '19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktım..' diye başlar, ama, demek ki, pek de öyle üzerinde durulmamış..
Kendisi hatırlatır, Samsun'a çıkışın yıldönümü olduğunu..
Sofrada, Dahiliye Vekili (İçişleri Bakanı) uygulamalarıyla 'karabelâ' diye anılan ünlü Şükrü Kaya da vardır..
Hemen, 'Yüce Şef'inin hatırlatmasına bir sadakat nişânesi olmak üzere, bütün ülke çapında gönderdiği telgraf emriyle, ertesi gün olan 19 Mayıs'ın görkemli törenlerle kutlanmasını ister.
*
Burada biraz durup, M. Kemâl'in o noktaya geliş sürecini anlamaya çalışalım..
*
Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun Veliahdi Ferdinand ve hanımı Sofia'nın, 28 Haziran 1914'de Saraybosna'da Princip adlı bir Sırb şovenisti tarafından tertiplenen bir suikasdle öldürülmesi üzerine, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan'a savaş açar.
Sırbistan'ın ezeli hâmisi olan Rusya, hemen onun yardımına koşar.
Almanya da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun; İngiltere ve Fransa ise, Rusya'nın yanında yer alır..
Derken, savaş ateşi korkunç şekilde yayılmaktadır.
Osmanlı da Birinci Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında, girmiştir.
Çünkü, savaşa girilirse, Rusya- Osmanlı arasındaki 1877-78 (H.1293 ) Harbi'nde (ki, tarihimizde 93 Harbi diye mâruf olan) ve sonrasında da Balkan Savaşı'nda, Balkanlarda kaybedilen 500 yıllık vatan topraklarının kurtarılabileceği ihtimali vardır.
Ve bu savaşın dışında kalınamayacağı konusunda hemen herkes müttefiktir. Ama, hangi tarafta yer alınacaktır?
*
İşte o hengâmede, Harbiye Nâzırı Enver Paşa, önce Ağustos -1914'de Londra'ya gidip 20 gün boyunca nabız yoklar, ama, İngilizler, kendilerine düşman olan Bismarck Almanyası'yla 2. Abdulhamîd zamanından beri yakın temas halinde olunmasını ve ayrıca Balkan Savaşı'nda ağır bir yenilgi alan Osmanlı'nın kendileriyle ittifak kurmasından fazla bir kazançları olmayacağını; kezâ zayıf bir Osmanlı'nın hâkim olduğu Ortadoğu coğrafyasında daha rahat hareket edeceklerini düşünerek, Osmanlı'yla müttefikliğe soğuk durur.
Bu durumu hisseden Almanya, Osmanlı'yla ittifak kurmak için 'yeşil ışık' yakar, Osmanlı'nın silâh, techizat ve mâlî ihtiyaçlarını vermeye hazır olduklarını belirtir.
Osmanlı'nın hemen bütün üst karar organlarındaki isimler gibi, Enver Paşa da bu savaş ateşinden kaçınılmasının imkânsız olduğunu düşünerek Almanya'yla işbirliğine 'Evet..' der.. Çünkü, Bismarck zamanından beri, Alman sanayii de, silah ve harb sanatındaki diğer üstünlükleri de bilinmekte ve de Avrupa'nın büyük gücü olarak görülmektedir.
*
Enver Paşa'nın 'almanofil/ Alman âşıkı ve tarafdarı' olarak bilinmesinin böyle bir arpa planı vardır.
O dönemde, bazı subayların da 'Anglofil (İngiliz âşığı ve tarafdarı) olduğu bir vakıa olarak kabul edilmektedir, ama, orası hâlâ da bir 'mayın tarlası' durumundadır; geçelim..
Anlaşıldığına göre, savaşa girilmesinden kaçınılmasını isteyen tek etkili isim, 1909'da tahttan indirilen ve sürgün edildiği Selanik'in, Balkan Harbi' sonunda 1913'de Yunanistan'ın eline düşmesi üzerine İstanbul'a getirilen 2. Abdulhamîd'dir ve bunu, kendisiyle görüşmeye ve görüşlerini almaya gelen Enver Paşa'ya da açıkça söylediği bilinmektedir.
Savaşlarda her şey hayal veya hesab edildiği, planlandığı gibi gitmez.
İngiliz ordusu Çanakkale'den de geçemez..
İngiltere için hedef sadece İstanbul değil, müttefiki olan Rusya Çarlığı'nın komunist /Bolşevik ihtilalcilerin eline düşmesine de engel olmaktır. Ama, Çanakkale geçemeyince, başaramaz.
*
Çanakkale başka sebeplerle devamlı hatırlanır ve evet, unutulmamalıdır da, ama, hatırlanmak istemeyen bir büyük zafer daha vardır.. Bu, Osmanlı'nın Irak eyâletinde Nisan-1916 sonunda kazanılan 'Kut-ul'Amâre Savaşı'dır. (Enver Paşa'nın amcası olan) Halil Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu ve yerli Arab halkından on binlerce gönüllünün 'Kut-ul'Amâre' bölgesinde cansiperâne savaşıp binlerce şehid verdikleri savaşta, İngilizler ağır yenilgi alırlar, on binlerce asker kaybederler, 13 bin esir verirler ve hattâ bizzat İngiliz güçlerinin komutanı General Townchend da esir düşer.
*
Ama, savaş özellikle Alman cebhelerinde iyi gitmemektedir.. Sultan Reşad da hastadır.. Veliahd Vahiduddin Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'na 1917'de bir resmî gezi yapar. Savaşın ve cebhelerin nasıl gitmekte olduğunu da bizzat müşahede etmek ister.
Harbiye Nâzırı Enver Paşa, Veliahd Vahiduddin'in emrine M. Kemal Paşa'yı verir, 'seryâver-i şehriyarî' olarak.. İki ay kadar sürer bu gezi.. Ancak Vahiduddin, hâtırâtında, Mustafa Kemal'in, kendisine devamlı Enver'i kötülediğini ve hattâ, 'Eğer fırsat bulsa, Enver'in Osmanlı Hânedanı'na son vermeye bile kalkışacağını' söylediğini de yazar.
*
Ve Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın da dahil olduğu taraf kaybeder.
Almanya da , Osmanlı da teslim olur; Kasım-1918 başında Mondros Mütarekesi (silahların terki anlaşması) imzalanır ve Osmanlı Orduları'nın askerleri de büyük çapta terhis edilir.. İstanbul da işgal altına girmiştir, ama, İngiliz İmparatorluğu, İslâm Hılafeti'ni de temsil eden Padişahlık kurumuna, Müslüman halkları tahrik etmemek niyetiyle zâhiren saygılı davranırlar. Çünkü, sömürcelikte tecrübelidirler.
O sırada, Karadeniz kıyılarında 'Rûm-Pontusçuluk Hareketi canlandırılır galib güçlerce.. Buna karşı yerli Müslüman halk, Topal Osman gibi ünlü milis savaşçılarının öncülüğünde mukavemetler sergilerken; İngiltere, Samsun yöresinde huzur sağlanmazsa, bölgeyi bütünüyle işgal edecekleri ihtarında bulunur ve savaşın bitmesine 5-6 ay kalmışken vefat etmiş olan Sultan Reşad'ın yerine geçen Sultan Vahiduddin, Karadeniz'deki bu tehlikenin bertaraf edilmesi için, Almanya seyahatinden beri yakından tanıdığı M. Kemal Paşa'yı, 9. Ordu Müfettişi ve 9. Ordu bölgesindeki bütün askerî ve mülkî idare âmirlerinin üzerinde tam salâhiyetli bir kumandan olarak, -sonraları iddia edildiği gibi çürük olmak bir yana- Osmanlı'nın elindeki en güzel gemilerden Bandırma vapuru ile Samsun'a gönderir; İngilizlerin verdiği çıkış vizesiyle...
Bu yolculukta 30 kadar subay, bir o kadar astsubay ve gemi elemanları olarak 86 kişi ve 40 kadar da at bulunmaktadır..
-İsmet Paşa'dan önceki- Garb Cebhesi Kumandanı Ali Fuad (Cebesoy) Paşa, hâtırâtında, dayısı Dahiliye Vekili Mehmed Ali Bey'in Galata Köprüsü altında, Padişah'ın emriyle M.Kemal Paşa'ya -gizlice- 2500 altın verildiğini de yazar.
Ve, M. Kemal Paşa da, hareketinden önce Sultan Vahiduddin'i ziyaret eder, o da, ona, 'Paşa, istersen, memleketi kurtarabilirsin..' der.
*
Şimdilik bu kadar...