Bugün İslam dünyasında Batılı bir üniversitede okumak, Batı'da akademik çalışma yapmak, Batılı bir titre, unvana sahip olmak, Batı dillerinden birini bilmek, bu imkân yoksa en azından Batı menşeli bir ideolojiye kendini nispet etmek, mesela liberal, demokrat, modernist, reformist, ateist, deist, agnostik... falan olmak, hatta Batılılar gibi giyinmek itibar kazandırıyor, "ne fiyakalı, ne entelektüel adam" dedirtiyor. O kadar ki Batılıların normal görmeye başladıkları sapkınlıklar bile kimi hastalıklı zihinler nezdinde bir "onur" (!) muamelesi görüyor. Batılı değerlere bağlı olmanın statü sahibi olmanın kapılarını açtığı, halk nezdinde muteber olmanın ve devlet nazarında yüksek makamlara layık görülmenin gerekçesi sayıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Böyle olunca da bu kimseler (en azından bir kısmı) kendilerini toplumdan üstün görmeye, toplumlarının başta dinleri olmak üzere bütün değerlerini küçümsemeye başladıklarını da biliyoruz. İyice Batılı, medeni, modern, elit görünmelerini engellediklerini düşündükleri bütün köylü, kasabalı, taşralı taraflarını gizlemek, orijinal kimliklerini değiştirmek için maddi ve manevi anlamda ameliyat olmaktan çekinmediklerini de gözlemliyoruz. Bu arada gerçekten bilim yapan, yaptıkları özgün araştırmalarla toplumsal değerlere katkı sunan, sahip oldukları titrlerin hakkını veren, toplumun değerleriyle, gelenekleriyle kavgalı olmayan araştırmacıları istisna tuttuğumuzu belirtmeliyiz. Biz sadece kendi değerlerine savaş açmış, edindikleri unvanları Batılalar nezdinde bir "aferin" almanın aracı olarak gören bir kısım hastalıklı zihinleri kast ediyoruz.
Meğer bu hastalık yeni değilmiş. Tarihte de benzeri süreçler yaşanmış. Mesela Emevîlerin son dönemlerinde, özellikle Abbasiler zamanında bugünlerde hiçbir itibarı, fiyakası kalmamış, Zerdüştiliğin kutsal kitabı Zend'e inanan kimse anlamındaki Zındıklık da İslam toplumunda böyle bir popülariteye sahipmiş. Hatta bazı kimseler inanç olarak zındık olmadıkları halde sırf devlet nezdinde bir makama gelmek, toplum içinde de saygı görmek için kendilerinin zındık olduklarını söylüyorlarmış, zındıklar gibi giyiniyorlarmış. Mesela Abbasî halifesi Mansur'un doktoru inanmış bir Hristiyan olduğu halde sırf bu yüzden Zındık olduğunu söylüyormuş. Bugün Batı hayranı devletlerin nezdinde saygı görmek, elit görünmek için liberal, laik, reformist, ateist, agnostik, deist... Vs. olduğunu söyleyen, ama aslında inanç olarak Müslüman olan kimseler gibi.
Gerçekte zındık olmayıp yukarıda saydığımız gerekçelerden dolayı zındık görünenlerin kafa karışıklıkları doğal olarak davranışlarına da yansıdığı için komik duruma da düşüyorlarmış. Bir Arap şairi sırf elit görünmek için zındık olduğunu söyleyen arkadaşının hazin durumunu şu ifadelerle tasvir ediyor:
İnsanlar kendisine "ne fiyakalı, ne elit adam" desinler diye (öyle olmadığı halde) "ben zındıkım" dedi
Zındıklık üzerine yapıştı kaldı, kimse de "ne fiyakalı, ne elit adam!" demedi
Elit bilinmek uğruna taşralı, üçüncü sınıf hoca kompleksinden kurtulmak için bütün geçmişini, kendisini var eden bütün değerlerini elinde balyoz bir "yapıbozumcu" fiyakasıyla yıkan, ama yine de batılı beyaz adamdan kara kafalı doğulu muamelesi görmekten kurtulamayan bir kısım hocaların düştükleri hazin duruma ne çok benziyor değil mi!. Neticede İbn Haldun demiş: "Geçmiş geleceğe suyun suya benzediği gibi benzer" demiş.
Batı ve Batı değerleri karşısında bu tarz bir komplekse girilmiş olmasını anlıyoruz. İbn Haldun'un dediği gibi "mağluplar galipleri taklit eder." Batılılar bizi, en ölümcülü, en bitiricisi birinci cihan harbi olmak üzere bir dizi hezimetlere uğrattılar, hala hezimet üstüne hezimet yaşıyoruz. Fakat Zındıklığın bir zamanlar İslam dünyasında bu tarz bir statü ve popülarite kazanmış olması izaha muhtaç. Mağlupların galipleri taklit etmesi kuralı burada işlemiyor gibi görünüyor çünkü. Malum, o süreçte Müslümanlar değil, Zındıklığın kaynağını oluşturan İran yenilmişti. Şu halde neydi mağlup İran'dan gelen Zındıklığın, bugünkü batılı kavram ve ideolojiler gibi adeta referans kaynağı, itibar sebebi, kariyer basamaklarında yükselmenin gerekçesi olmasını sağlayan şey?
Bu sefer İbn Haldun değil ama TDV İslam Ansiklopedisinde "Zındık" maddesini kaleme alan Mustafa Öz hoca yapıyor tespiti:
"İlk dönem İslam toplumuna katılan İranlılar, çok eskiden başlayan din ve devlet tecrübeleri dolayısıyla toplumun seviyesinin üzerinde yer alıyorlardı." Bu demektir ki askeri olarak mağlup olan İranlılar kültürleriyle galip gelmişlerdi. Bir süre sonra bütün devlet yönetimini ele geçirmeleri ve zındıklık gibi dini kavramları İslam toplumunda etkin hale getirmeleri bu yüzdendi. Yani yukarıda belirttiğimiz gibi görünürde işlemediğini söylediğimiz kural burada da işlemiş. İbn Haldun bir kez daha haklı çıkmış oluyor.
İranlılar askeri ve dini anlamda galip gelen Müslümanlara benzerken, Müslümanlar kültürel anlamda galip gelen İranlılara benzemişler.
Bugün durum, her iki açıdan da Batılıların lehinedir. Biz hem askeri anlamda yenildik, hem de kültürel olarak derin bir komplekse düştük. İçimizden hastalıklı zihinlerin çıkması bu yüzdendir.
Adamlar hem ülkelerimizi işgal ettiler hem de evlatlarımızı devşirdiler.