O karanlık darbenin 44. yılı.
Ve biz hala Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yaşanan olaylardan sonra darbeyi konuşuyoruz.
Kapitalist sistemin krizle boğuştuğu bir zamanda...
Özellikle müesses nizamın kendi iç sorunlarına yoğunlaştığı zeminde biz aynı kısır döngünün içinde aynı sloganları atmaya devam ediyoruz.
Daha önce dediğim gibi, Harbiyeli öğrenciler olayını kimileri de konuyu rejim tartışmasına çevirme derdinde.
Böyle zamanlarda Atatürkçülüğü hatırlayan CHP'ye ne demeli?
Hele hele, "PKK sizi tükürüğüyle boğar" diyen terör yardakçısıyla poz veren, Türk askerine kimyasal iftirası atan Fincancı'nın arkasında duran, İstiklal Marşı ile sorunu olan birini belediye başkanı yapan yani her fırsatta etnikçi bölücülere göz kırpan Ekrem İmamoğlu'nun "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz demeye devam edin" diyerek teğmenleri istismar etmesi yok mu...
Kimsenin atılan sloganla işi yoktu oysa. Mesele disiplin meselesiydi. Ama kimlik dayatmalarından da bıktık, usandık.
İnsan sormadan da edemiyor...
Hangi rejim? Hangi Atatürk?
Kemalist Çetin Yetkin Hoca net bir şekilde yazmıştı Karşı Devrim kitabında...
Kemalist devrimleri ortadan kaldıran İsmet İnönü rejimiydi.
Birçok noktada şerh koysam da kitabı tavsiye ederim.
Hoca diyor ki kitabının girişinde:
"Bugünün Türkiye'sinde yaşanan tüm olumsuzlukların temeli, Atatürk'ün öldüğü gün atılmaya başlandı ve 1945-1950 arasında da bu temel üzerine ülkemizin kara yazgısının taşları teker teker örüldü."
Yani hocaya göre Türkiye'yi Amerika'ya bağımlı hale getiren CHP lideri İnönü'ydü.
Bu konuda başka bir şey daha söylüyor hoca kitabının girişinde:
"12 Temmuz 1947'ye geldiğimizde, İsmet Paşa, ünlü '12 Temmuz Beyannamesi'ni' açıkladı. Bununla artık, demokrasinin önündeki tüm engellerin kalktığım muştuluyordu İsmet Paşa. Ama aynı gün, ABD ile bir ikili antlaşma da imzalayacaktı. İşte, çok sonraları. ABD Başkanı Johnson'un Kıbrıs sorunu nedeniyle İsmet İnönü 'ye yollayacağı mektupta sözü geçen antlaşma bu antlaşmaydı. Hani, Johnson'un bizim verdiğimiz silahları ulusal çıkarlarınız için kullanamazsınız, biz izin vermedikçe elinizi bile süremezsiniz diye yazdığı mektup."
Küçük bir hatırlatma...
İnönü bu mektuptan sonra kızarak "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bunda yerini alır" demişti.
İlk bakışta bu söz hepimizin gururunu okşar, zira bağımsızlık tedaileri vardır.
Fakat, günün sonunda, ülkeyi bütün kurumlarıyla ABD'ye teslim eden, daha sonraki süreçte de darbelerin stratejik alt yapısını oluşturacak anlaşmaları imzalayan İnönü yani CHP iktidarıydı.
Ve her darbenin kılıfı Atatürkçülük oldu.
Yani bütün darbeler, Atatürk devrimleri adına yapıldı.
Ne var ki, her darbeden sonra ABD emperyalizmi ülkeye daha fazla yerleşti.
12 Eylül darbesinde Paul Henze'nin "bizim oğlanlar başardı" sözü boşuna söylenmedi söz gelimi.
12 Eylül ile birlikte ne oldu?
Ülkenin çoğunluğu büyük bir kapatılma yaşarken, işkenceler görüp darağaçlarına gönderilirken Apocular ve FETÖ'cüler kendilerine yol buldu.
Darbe öncesi sol gruplar içinde bulunan, hatta Filistin kamplarında terör ve tedhiş eğitimi alan birçok militan, sonraki süreçte birden liberal oldular ve ülkenin siyasetini ve kültürünü tahkim ettiler.
Bunlardan bir kısmı şimdilerde DEM partisinde etnikçilik yapıyorlar.
Başka bir şey daha oldu... Kimse kızmasın söylemek zorundayım.
Atatürkçülük ve Kemalizm, Amerika'nın deregülasyon politikaları çerçevesinde yeniden tahkim edildi.
İşin tuhaf tarafı, özellikle 90'lı yıllarda yaşanan örtülü darbelerin, çatışmaların zeminini de bu tahkimat şekillendirdi.