Tezkere’nin Meclis’te görüşüleceği Perşembe günü geldi haber. Mardin-Dargeçit’te PKK yola mayın döşemiş ve dört polisi şehit etmişti. PKK militanları, okul inşaatına gidiyorlar önce ve işçilere eşyalarını toplamalarını, çekip gitmelerini istiyorlar. İşçiler isteklerine uyuyor ve inşaat alanından ayrılıp gidiyorlar. Güvenlik güçlerine, haber vermeden tabi. Başlarının belaya girmesinden korktukları için muhtemelen, PKK’lıların gece şantiyeye geldiklerini karakola bildirmiyorlar. PKK’lılar okulu yakmak için sabahı bekliyorlar ve sabah erken saatlerde okulu yakıyorlar. Sonra da okulun yakıldığı haberi geliyor. Bunun üzerine okuldaki yangını söndürmek için üç polis komiserleriyle birlikte sabah 7 civarında yola çıkıyorlar. O sırada, PKK’lılar yola döşedikleri mayını, patlatıyorlar ve dört polis feci şekilde can veriyor.
Katliamın gerçekleştiği o gün, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’la beraber cenaze törenine katılmak için Meclis’ten ayrılıp Mardin’e gittik.
Halk meydanı doldurmuştu. Şehit polislerin aileleri, mesai arkadaşları, travma yaşayan, ayakta zor duran analar, kadınlar ve çocuklar bir aradaydılar.. Yaşasalardı, o gün mesai bitiminde evlerine gelecek, bir akşam yemeğinde sofraya eşleri ve çocuklarıyla beraber oturacak, çocuklarını sarıp sarmalayacak, öpüp koklayacaklardı. Ama olmadı. Hain bir pusuda can verdiler. Yürek yakan ağıtların, feryatların eşliğinde memleketlerine gönderildiler. Urfa, Diyarbakır, Konya ve Osmaniye’ye yollandı o tabutlar.
***
Cenaze merasiminden sonra, Mardin havaalanına bir kargo uçağı yanaştı. Askerlerin omuzlarında taşınan şehidin cenazesi o kargo uçağına konuldu. Sonra bir anne bir eş ve iki çocuk daha bindi o uçağa. Uçağın arka kısmı dipsiz bir kuyuya, ışık sızmayan bir tünele benziyordu. Tabutu yerleştirdikten sonra, uçağın alt kapağını, kapattılar. Sonra üsttekini. Derken uçağın sağ pervanesini çalıştıran motorun sesi duyuldu.. Bir kargo uçağının içinde bir tabut vardı.. O tabutun içinde gencecik bir insan cesedi. Bir kahır anıydı yaşanan. Bir hayatın bittiği andı, o an. Yeni bir acı yeni bir yas başlıyordu işte..
Uçak havalandığında aklım dört gencin arkasında bıraktığı acılı insanlarda ve cesedi kıyıya vuran üç yaşındaki Alyan Kurdi’deydi..
Alyan’ın babası, eli kanlı bir diktatörün sırf iktidarını korumak ve Kürt halkını Suriye’de yaşanan devrimden uzaklaştırmak için kurulmasına izin verdiği Kanton’ların birinde yaşamayı istemedi.. Suriye’de kendisi ve ailesi için bir gelecek kalmadığını düşündü ve iki çocuğunu alıp yollara düştü. Türkiye’ye geldi. Türkiye onun da anavatanıydı aslında, ama gördü ki bu anavatanda da kan akıyor, bombalar, yollara döşenen mayınlar patlıyor ve her gün insanlar ölüyordu. Akrabaları Kanada’da yaşıyordu. Kanada’ya gitmek için hayal kurup durdu. Sonra bir gün o hayali gerçekleştirmek için, derme çatma bir botun içinde denize açıldı. Denizin içinde başlayan bu ölüm yolculuğu kısa sürdü. Baba Kurdi, karısını ve iki çocuğunu o ölüm yolculuğunda kaybetti.
***
Yüzünün bir kısmı kuma gömülü Aylan Kurdi’nin kıyıya vurmuş cesedi vicdanlara ağır bir taş gibi oturdu. Uygar dünyanın uygar ülkesi Kanada, Alyan’nın babasına sığınma hakkı tanıdı. Ama o bunu reddetti. Anne Riyan, beş yaşındaki Galip ve üç yaşındaki Aylan.. Baba Kurdi, bu dünyada yapayalnızdı artık. Karısının ve çocuklarının ölü bedenini aldı ve Kobani’ye geri döndü..
Şimdi her cuma, sevgili eşi Riyan ve sevgili Alyan’ı ile sevgili Galip’i Kobani mezarlığında ziyaret edecek ve bu topraklara barışın gelmesi ve başka Alyanların cesedi kıyılara vurmasın diye dua edecek..
Minik Alyan’ın fotoğrafı insanlığı derinden sarstı diye manşet atıyorlar.
Öyle mi gerçekten?!
Vicdanı alabora olan insanlık, Esad’dan neden tek kelime söz etmiyor öyleyse?
Minik Aylan’ın katillerine, katiline tek söz neden edilmiyor?
Aylan’ın katili Esad’dan başkası değildir.
Ya Türkiye’deki savaşın sorumluları, kargo uçaklarıyla her gün, ülkenin dört bir yanına taşınan o tabutların sorumluları, onlar kim peki?
Suriye Kürdistanını Esad neden PYD’ye teslim etti, Kürtler’in kara kaşı kara gözü için mi?
Elbette değil.. Esad, PKK, Türkiye’ye karşı savaşmaya devam etsin diye teslim etti Rojava’yı.
PKK, bugün Esad’a ve müttefiklerine olan borcunu ödüyor.
Dağlarda, karakollarda ölen asker ve polislerin katili de Aylan’ın katili de Esad’dır.
Maşalara söyleyecek fazla sözümüz yok artık..
Bin yıldır ve bugün, tecrübe ettiğimiz hakikattir bizi ilgilendiren.
O hakikat bize, Aylanların kaderiyle, yoksul Anadolu ve Mezopotamya gençlerinin kaderi bir ve aynıdır diyor.
***
Türkiye Aylanlar’ın da vatanıdır. Aylan ve ailesi Kanada’ya gitmeden, Türkiye’de bir geleceğe sahip olabilirlerdi.
Suruç ve Kobani aynı toprağın birer parçasıdır. Bu toprakların üstünde akraba olan insanlar yaşar.
Kobani ve Suruç arasında ortak bir gelecek kurulmasını istemeyenler, Esad ve onunla işbirliği yapanlardır. Türk polisine ve askerine kurşun sıkanlar, doktor, hemşire öldürüp okul yakanlardır.
Esad’ı Şam’da ziyaret edenler, ona methiyeler düzenler, daha düne kadar Hürriyet gazetesinde onu dünyanın en laik, en seküler adamı ilan eden, ‘nesi battı bu adamın size’ diye utanmadan soru soran, Özkök gibi insanlar, Esad’ı korumaya devam eden Avrupalılar kadar bu cinayetlerden sorumludur.
Ey, Aylan’ın arkasından timsah gözyaşı dökenler!
Esad’ın kimyasal bombalarla yok ettiği Aylan’ın kardeşleri olan çocuklar, işkenceyle delik deşik edilmiş insan bedenlerinin yer aldığı binlerce fotoğraf size batmamıştı da Alyan’ın cesedi niye batıyor?
Siz de hiç edep, haya yok mu, sahtekarlığınızın bir sınırı da mı yok?