- SAINT PETERSBURG
St Petersburg’tayız... Çok renkli bir zirve yaşıyoruz.
Bale salonunda Merkel’e örttüğü şal ev sahibi Putin’i zirvenin en popüler ismi haline getirdi.
Ana gündemi elbette Suriye...
Esad’ın sarin gazı ile çoğu kadın ve çocuk 1300 kişi katletmesi sinirleri iyice gerdi.
ABD, “Kırmızı çizgimiz aşıldı, Esad hesabını verecek” diyor.
Gerçi Putin, “Askeri harekat olursa Esad’ı destekleriz” diyor ama Obama önemsemiyor.
ABD Başkanı, “Ciddiysek mutlaka Esad’a bir cevap vermeliyiz. Eğer kimyasal silahlara karşı kabul edilen norm hayata geçirilmezse dünya yaşanmaz hale gelir. Ürdün, Türkiye ve Lübnan’daki milyonlarca Suriyelinin hali ne olacak” sözleriyle kararlılığını ortaya koydu.
Obama St. Petersburg’tan ayrılmadan ABD harekete geçti bile.
İncirlik Üssü’ndeki acil kod dışındaki personele; eş ve çocuklarıyla birlikte Adana’yı terk etmeleri talimatı verildi.
Obama ile birlikte BM’ye rest çeken Erdoğan “Güvenlik Konseyi kararı olmadığına göre uluslarasası ortak bir harekat olmaz ama 3-5 ülkenin oluşturacağı bir koalisyon bunu yapabilir” dedi.
Görülen o ki Türkiye, ABD, Fransa, İspanya ve İngiltere ile birlikte Suriye’ye kara harekatı düzenleyecek.
Seferberlik Daire Başkanlığı 15 bin cip sahibine ‘sefer görev tebligatı’nı gönderdi bile...
Nereden nereye geldik...
Umarım bu satırları okuyunca kafayı yediğimi filan düşünmemişsinizdir.
Çünkü bunlar şimdi değilse de bir önceki Petersbusg gezimizde ayniyle yaşanmış şeyler.
Tarih 6 Eylül 2013...
G20 Zirvesi için gelmiştik. Ve yukarıdaki satırlar o gün yazdığım notlardı.
Şimdi durum ne kadar farklı değil mi?
İnsanın “O Obama bu Obama mı” diyesi geliyor.
Amerika, Suriye’de bütün kırmızı çizgileri bitirdiği gibi Türkiye’ye envai çeşit terör örgütlerinden sınır çizdi.
O gün Petersburg’ta “Putin istemese de dünyanın selameti için Esad’ı mutlaka durdurmalıyız” diyen ABD bir süre sonra, Rusya ile omuz omuza, Esad için savaşan bir ülkeye dönüştü.
Rota değiştirirken uçak düştü
Suriye, AB ve ABD’in Türkiye ile ilişkilrinde tam bir samimiyet testi oldu.
Son yıllarda üzerinde çok durulan “dengeli dışpolitika” zarureti bir kere daha ortaya çıkmıştı. Batı ile ilişkilerde elimizin güçlü olması için 90 yıllık at gözlüğümüzü çıkarıp doğuyu da görmemiz gerekiyordu.
Bu yönde çok önemli adımlar da atılmıştı.
Sayın Erdoğan’ın Şangay beşlisine üyelik teşebbüsünü bizim dar kafalılar espri konusu yapsa da aslında çok stratejik bir adımdı.
Rusya ile yapılan anlaşmalar hızla genişliyordu. Hatta bu iki komşunun adımları, yakın gelecekte Suriye’deki kısır döngü için bir çıkış yolu bile oluşturabilrdi.
İşte tam bu dönemde her şeyi alt-üst eden bir gelişme oldu.
24 Kasım 1015’te sınırımızı ihlal eden SU-24 tipi bir Rus savaş uçağı, bölgede devriye gezen iki F-16 savaş uçağımız tarafından düşürüldü.
Olay angajman kuralları çerçevesinde gerçekleştiği için devlet sahip çıkmak zorunda kaldı.
İlişkileri geliştimek için yıllarca verilen emek birkaç dakika içinde heba olmuş, iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren bir kriz doğmuştu.
Yeni bir dönem başlıyor...
Bu krizden elbette Türkiye olumsuz etkilendi.
Ama Rusya daha fazla etkilendi. Dahası, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehditler Rusya için de geçerli hale geldi.
Yani iki ülkenin kaderi örtüştü.
Dün iki lider Konstantin Sarayı’nda elbette 8 aylık krizin yaralarını sarmak için önemli adımlar attı.
Ama hepsi bu değil.
Bu tarihi not edin, bu gezi bölgede yeni bir dönemin başlangıcı olacak.