Türkiye’de herşeyi kendi menfaatleri doğrultusunda 1945’lerden bugüne çarpıtmaya alışanlar ve onların kuşak kuşak yetişen elemanları, Türk Halkı ve kamuoyunun gerçekleri sorgulamasına, aynen bugün yaptıkları gibi, hiçbir zaman izin vermediler...Kendileri “menfaat boru hatlarını” döşeyip bunu “medya kartonu” ile saklarken, kavramların ve düşüncelerin birbirine karışması için ellerinden geleni yaptılar...
Sevgili dostlar, bu konuya en güzel örneklerden biri de 1960’tan beri dinlediğimiz aynı masal “bu ülkede imam kadrolaşması var, ülke nereye gidiyor”! Şimdi ben size başka bir soru sormak ve “medya-algılama yoluyla” üstü örtüleni bir daha düşünün demek istiyorum; bu ülkede “İmam kadrolaşması mı, yoksa Üstat yapılanması mı var”?
Dostlarım, Türkiye’de yıllardır aynı saçma tez ortaya atılır, basının bir bölümü tarafından pazarlanır ve “gerçek nedir” sorgulanmadan yola devam edilir...Kitaplar yazılır, raflar doldurulur, TV’lerde saatlerce konuşulur...”Net, elle tutulur” kanıtlar ortaya konmadan şarkı kaldığı yerden devam eder; Türkiye’de DEVLET belli kadroların eline geçti!
Emin misiniz arkadaşlar? Ben öyle görmüyorum, tam tersi Türkiye’de 1946’dan 2004’e kadar devletin-milletin “Yerleşik Düzen-Üstat” kardeşliğinde sömürüldüğünü biliyorum... Sadece basına bakalım ve sorgulayalım; 1946’dan bugüne kaç “üstat genel yayın yönetmeni” ve yazı işleri müdürü var! Haydi, hergün Hükümet’e hatta Devlet’e oturduğu yerden sallayan “dürüstlüğü” kümseye bırakmayan “köşe yazarlarımız” bu soruya cevap verme cesaretiniz var mı?
Sevgili dostlar, Türkiye her dönemde, bu tip denemeleri çok gördü. Birileri sürekli “bir şeyler sıralayıp”, arkasından “göremiyor musunuz, ele geçirdiler” vurgusu yaparken, “şartlama yöntemi” ile yarattığı korkuda kendi işini gördü! Türkiye’de yerleşik düzen ve unsurlarının da aynı yöntem ile “irtica-bölünme” korkusu pompalayarak hayatımızı ele geçirdiğini, ülkenin sadece 1980 sonrasında 1.5 trilyon dolarının bu yolla transfer edildiğini hatırlatmak isterim...
Bu noktada soralım ve “farkları görmeyi” deneyelim; örgütlenme nedir, hangi noktadan sonra tehlikeli olabilir?
Bir “yapılanma-örgütlenmenin” tehlikeli olması için bana göre bazı kriterleri yerine getirmesi gerekli: 1- Hukuk dışı bir amacı var mı? 2- Bu amaca ulaşmak için hukuk dışı yöntemler kullanıyor mu? 3- Silahlı girişimleri “normal” yöntem olarak algılayıp bu yönde adım atıyor mu?
Bu kriterler ile bakınca her kitapçının rafında bulacağınız “Türkiye’yi ele geçirdiler” ana tezine dayanan “hikayelerin” doğruluk payı olmadığı gibi konuşulacak bir değeri bile olmadığı açık. Bu noktada “Türkiye’yi ele geçirdiler” kitaplarından bir ana fikri hatırlayalım; “yapılanmalar her yeri sarmış, kendilerinden olmayanları asla bir yere sokmuyorlar”...Bugün oysa durum çok farklı; DEVLET’e, HÜKÜMET’e ve MİLLET’e rağmen YERLEŞİK DÜZEN bildiğini yapmakta ısrar ediyor ve BU DÜZEN gözü dönmüş bir şekilde, halkın iradesini yok sayarak HALKIN seçtiklerini hedef alabiliyor! Şimdi sorun; bu ülkede nasıl bir yapılanma var!
Bu hatırlatma sonrası sıkı durun ve şu soruya cevap verin: 1980 sonrası ilk 10 yıllık dönemde, hastane başhekimlerinin, TRT’deki üst düzey yöneticilerin, basının köşe yazarı-genel yayın yönetmenlerinin, emniyet müdürlerinin, valilerin, generallerimizin, milletvekillerimizin ne kadarı “Hür ve Kabul Edilmiş Mason” biliyor musunuz? Yine soruyorum; buna cevap verecek kadar dürüst ve cesur yazarlarımız neredeler?
İnanmayacaksınız ama ben söyleyeyim; bazı meslek gruplarında yarısından fazlası! Bazılarında üçte ikisi! Evet yanlış okumadınız! Buna belli bir döneme kadar General üniformasıyla “hür ve kabul edilmiş” olanları da eklerseniz, sayı daha da artar!
Şimdi olaya “imamlar Türkiye’yi ele geçirdi” mantığındaki arkadaşlarımız gibi bakalım ve aynen “onların kafasıyla” teorimizi yazalım: Türkiye’de bir “üstatlar yapılanması” vardı ve “ucu dışarıda olan bu kardeşler”, Türkiye’yi istedikleri gibi yönlendirdiler, kendilerinden olmayanları “yok ettiler”! 1980 darbesi dahil hep “33’ten gelen kardeşler” sayesinde hayata geçti! OLABİLİR Mİ?
Sonuç: Bugün Türk basınında “yazı işleri müdürlerinin” çoğunluğu yine “mason kardeşlerimizden” oluşur ve Türkiye’deki üye sayısı açısından hâlâ en büyük organizasyon “mason localarıdır”! Bu locaların ve üyelerinin varlığını sorgulamayanlar ve asla görmeyenler nedense “üç-beş kişilik listeler” ellerinde Türkiye’yi “şunlar, bunlar ele geçirdi” tezinin peşinde hayatlarını bitirirler...Bu noktada Türk kamuoyuna sormak isterim; “Türkiye X kadrolar tarafından sarıldı tezlerini havalarda savuranlar, neden yukarıda aktardığım örneği görmezler ve hiç sorgulamazlar”!
Son söz: Türkiye’de “heryeri ele geçirdiler” tadında bu tezler bilerek ortaya atılıyor, köpürtülüyor ve ESAS olan gizleniyor! Gerçek nasıl mı? Ben yukarıda daha sadece girişi yazdım, detayları da siz görmeye çalışın ve şu soruya cevap arayın; 1946-2004 arasında Türkiye’nin maddi kaynakları kimlere nasıl transfer edildi! VE bu transfer gerçekleşirken, kilit noktalardaki insanların ne kadarı “hür ve Kabul edilmiş” olarak bu operasyonlarda yer aldılar!