Benim de bir Eskişehir’im var.
İlk geldiğim zamanlar, yürüye yürüye bitiremiyordum kaldırımlarını. Otobüs, dolmuş falan da bilmiyordum. Az kaybolmadım sokaklarında.
Ben şehrin merkezine doğru yürüdüğümü sanıyordum. Bir bakıyordum şehir bitmiş. Bir önceki şehrimiz Balıkesir’di. Burası iki katından fazlaydı Balıkesir’in. Zaptetmesi zaman aldı. Sonra, Mustafa Işık’la arşınlaya arşınlaya her tarafını öğrendim.
Cat Stevens’ı Gazve Kitabevi’nde keşfettim.Daha birçok şeyi. Dolaşır dolaşır, tilkinin kürkçü dükkanına döndüğü gibi, Gazve’ye dönerdik.
Asım Abi ve Muhittin, oraya gelip kitap alanların çoğundan daha çok kitap okuyan adamlardı.
Vedat Şahin’le de az yürümedik, Hamamönü’nde, Sakarya Caddesi’nde.
Daha çooook hatıralar var. Bu yazıda işin içinden mümkün değil çıkamam.
Atasoy Abi var bir de... Atasoy Müftüoğlu.
‘Abi’ kelimesinin, dolu dolu bir anlamı varsa, çok kuvvetli bir anlamı, gerçek bir kardeşliği, gerçek bir dostluğu içeren bir anlamı... Ben o güçlü anlamı en çok, bu sıfatı Atasoy Abi’ye izafe ettiğim zaman hissediyorum.
Atasoy Abi’yi Eskişehir’e gelmeden önce de bilirdim elbette. Ama burada gördüm, burada tanıdım.
Koca adamdı Atasoy Abi. Ben de çocukluktan yeni yeni çıkmaya uğraşan birisi işte. Adam yerine koydu, yürüdü benimle, konuştu. Dinledi, anlattı. Hak ettik mi etmedik mi bilmiyorum, hepimize yaptı bunu. Eskişehir’i şehir yaptı. Ya da ben öyle gördüm.
***
Gecenin çok ileri bir vaktinde girdik Eskişehir’e.
Ahmet Kekeç’le beraberiz.
Eski bir Eskişehirli olarak, “Ben bulurum yolu” diyorum ama, şehir çok değişmiş, bocalıyorum.
Sabahın 3’ü neredeyse. Fakat, bir hareket var şehirde. Anadolu Üniversitesi kampüsünün girişine yakın yerlerde.
Arabalar duruyor, kalkıyor. Jipler, lüks otomobiller, bir tane Hammer bile gördüm. Kadınlar, genç kızlar, travestiler.
Bir garipsedim. Üniversitenin mütemmim cüzü gibi.
Sonra anlattılar. Böyle işlerin merkezi haline gelmiş Eskişehir.
Ben biliyorum, bu, bizim Ankara’da, İstanbul’da bahsini ettiğimiz, bahsini duyduğumuz ‘Laik yaşam biçimi’ değil.
Et ticaretiyle ne alakası olabilir ‘laik yaşam biçimi’ dedikleri şeyin?
Bu mu, Başkan Büyükerşen’in şehirde değiştirdiği ruh?
Bu mu, bütün sözde-sol camianın peşine düştüğü şey?
Eğitim, güzel. Tramvay, güzel. Porsuk’un ıslahı da güzel. Hepsine eyvallah. (Böylece, ‘eyvallah’ kelimesini hayatta ilk kez, yazılı olarak kullanmış oldum.)
Bu şöhret, Eskişehir’e yakışmıyor. Bu şöhret, Eskişehirliler’e yakışmıyor.
***
Biz, buraya STAR Gazetesi ve Kanal 24’ün, Odunpazarı Belediyesi’yle birlikte düzenlediği, ‘Ortadoğu, Suriye İç Savaşı ve Türkiye’ başlıklı panele katılmak için geldik.
Odunpazarı Belediyesi, Odunpazarı’nı bir açık hava müzesine dönüştürmüş. 300 kadar eski evi restore etmiş. Lületaşını ve camı, yeniden bir sanayi haline getirmiş. Harika sokaklar.
Başkan Burhan Sakallı’yla dolaşıyoruz, kesintisiz bir güzellik.
Ah, bir yerde kesiliyor. Dantelaların arasına koca bir briket koymuşsun gibi. Burası niye betonarme?
Anıtlar kurulu mu ne, izin vermemiş, binanın tarihi dokuya uygun olmasına!
Ahmet Kekeç vardı, Nuh Yılmaz vardı. Başka arkadaşlar vardı. (Nasuhi Güngör henüz gelmemişti.) Hepimiz, birer yaşımıza daha girdik.
Bizim bildiğimiz anıtlar kurulu gibi kuruluşlar, tam tersi davranırlar. Tarihi dokuyu bozmak isteyenlere müşkilat çıkarırlar.
Burada, tarihi dokuyu bozmaya zorlamışlar Odunpazarı Belediyesi’ni. Allah iyi etsin, ne diyeyim!
Bence, Eskişehir’de doğru işleri Burhan Sakallı yapıyor.
Büyükerşen’in Eskişehir’deki hizmetlerini anlata anlata bitiremezler ya bazıları. İyi dinleyin, anlattıklarının çoğu, Burhan Bey’in Odunpazarı’nda yaptıklarıdır.
Yani, Burhan Sakallı’nın yaptıkları da, Büyükerşen’in hesabına yazılıyor.
Sakallı, bunu biraz olsun önlemek için, bazı hizmet mekanlarına ‘Odunpazarı Belediyesi’ levhası koydurmuş.
Büyükşehir, bu levhalardan rahatsız olmuş. Hizmetleri Büyükerşen yaptı zannedilsin diye, o levhaları kaldırtmaya uğraşmış.
Neyse, Eskişehirliler, inşallah çözer bu sorunları. Yeter ki doğru teşhis etsinler, millete doğru anlatsınlar.
Güzeldi, Eskişehir’de olmak, Eskişehir’in güzel havasını teneffüs etmek.
Burada bitsin bu yazı. Birazdan Hüseyin Atlansoy gelecek. Şiir gibi bir şairdir Hüseyin Atlansoy. Bulursak, Ahmet, Hüseyin ve ben, Cankurtaran’da içtiğimiz çaylara benzer bir çay bulup içeceğiz.