Bu seçimin galibi, hiç kuşkusuz AK Parti’dir.
Yedi düvele karşı verdiği savaşta yenilmemiş, yüzde 41.5 oyla tekrar birinci parti olarak zirvedeki yerini korumuştur. Evet, hatalı seçim sisteminden dolayı tek başına iktidar olacak sayıya ulaşmamış olsa bile her iki muhalefet partisinin toplamından daha büyük olduğunu göstermiştir. Teşkilat mensuplarımız ve AK Parti’mize oy verenler zinhar üzülmesin. Çünkü bu seçimde bile birinci parti olabildiysek artık Selahaddin’lerin önünü kesmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Batı medyasında dava liderimiz Erdoğan için söylenen “Selahaddin’in önü kesildi” lafları gerçekte kimlerle savaştığımızı ve bu savaşıma rağmen gücümüzü nasıl koruduğumuzu göstermesi bakımından anlamlıdır. Devran değişecek elbet. Bu şerden nasıl büyük bir siyasi fethin çıktığına da herkes tanık olacaktır. Şimdi gün ağlaşma günü değildir. Yeniden derlenip toparlanıp sefere hazır olma günüdür. Her an seçim olacakmış gibi hazır olacağız. Bu ülkeyi hükümetsiz bırakmayız elbet ama hükümet kurulamazsa yeni seçimden çok daha güçlenerek çıkacağımıza kimsenin kuşkusu olmasın.
AK Parti’mizin gücünü asıl bundan sonra herkes görecektir.
Bu seçimin mağlubu
Bu seçimin asıl mağlubu CHP’nin buna rağmen sevinmesi tuhaf ötesi bir durum. Herhalde tek sevindikleri durum, ödünç oylarıyla barajı HDP’ye aştırıp AK Parti’yi tek başına hükümet kuramaz duruma düşürmeleri.
HDP kazandı mı?
Görünürde evet. Ama gerçekte HDP’nin oylarının kahir ekseriyeti silah zoruyla elde edilmiş haram oylardır. HDP’nin Kandil’in silahları ve tehditleri üzerinden elde ettiği bu görünür başarı, son tahlilde siyaseten güçsüzlüğünün ifadesidir. Bir parti düşünün ki Kandil’in silahları olmadan ayakta duramıyor, Erdoğanfobik/AK Parti düşmanı ödünç/emanet oylarla ayakta duruyor. Nişantaşı/Cihangir hattındaki o ulusalcı-statükocu-çözüm süreci karşıtı beyaz Türklerin oylarıyla... HDP’ye bölgede ve metropollerde verilen Kürt oylarının kahir ekseriyeti rızaya dayalı değildir.
HDP için bu başarı siyaseten helal değildir. Silahların belirleyici olduğu bu seçim şaibeli bir seçimdir. HDP’nin Kürtlerden aldığı oyların büyük çoğunluğu da helal değildir. Diyarbakır mitinginde patlatılan bombaların HDP’ye nasıl oy akışını sağladığını düşünürsek hangi kirli ellerin devrede olduğunu da anlamış oluruz. HDP’ye verilen Kürt oyların tamamının silah/korku temelli olduğunu elbette söylemiyorum, ama silah/korku faktörünün belirleyici olduğunu görmeyenlerin de iyi niyetinden kuşku duyarım. O birileri PKK/HDP canibinin ne bölgedeki, ne de batı şehirlerindeki zorbalığını gördüler. Dahası ve en fenası, o silahlı zorbalığa meşruiyet atfettiler. Bu yüzdendir ki HDP’li bir vekil çıkıp bu zorba anlayışı “Bu memleketten defolup gideceksiniz” sözleriyle açığa vurmaktan kaçınmadı.
“Defolup gideceksiniz!” dedikleri PKK/HDP karşıtı Kürtler... “Erdoğan/AK Parti gitsin de ne olursa olsun!” diyenler, umarım HDP’nin bölgeyi Kobani’ye dönüştürme stratejisini görmezlikten gelerek ülkeye nasıl kötülük ettiklerini anladıklarında iş işten geçmemiş olur.
Milli irade mi?
Bölgede sandıktan “milli irade”nin çıktığını söylemek kocaman bir yalan. Bölgeden çıkan irade, korkuyla rehin alınmış bir iradedir. “Milli iradeye saygılı olmak lazım!” diyenlerin bu gerçekliği bilmeden konuşmaları ayrıca manidar...
Seçim başındaki hileleri diline dolayıp AK Parti’yi “hırsızlıkla” suçlayanların, sandığa dayatılan silah zoruyla elde edilen HDP oylarından “milli irade” çıkarmaları çelişkinin ötesinde bir anlama sahip elbet.
Kürtler AK Parti’yi sattı mı?
Hayır, asla...
Böyle bir iddiada bulunmak Kürtlere yapılabilecek en büyük bir haksızlıktır.
Hem Kürtlerin bölge gerçekliğini bilmezden gelmek anlamına gelir, hem de AK Parti’de ölümüne ama inançla siyaset yapan Kürtleri gücendirmek anlamına gelir.
“Kürtler AK Parti’yi sattı!” gibi lafları uluorta savunanlar bilsinler ki en zor şartlarda inandıkları için AK Parti’de siyaset yapan Kürtleri kaçırtır, hem de “AK Parti nasıl olsa iktidara gelecek, ama çözüm sürecinin hatırına HDP de mecliste olmalı!” düşüncesiyle HDP’ye oy veren, ama ortaya çıkan bu kaotik durumdan da hemen seçim ertesinde rahatsızlık duyan Kürtleri yeniden kazanmayı da imkansız hale getirir.
Bu seçimde yanımızda büyük bir cesaretle ve inançla duran Kürt kardeşlerimizin kıymetini bilmemizin yanı sıra HDP’ye şu veya bu nedenle oy veren Kürt kardeşlerimizi de yeniden kazanmanın doğru stratejilerini üretmeliyiz. Başka türlüsü Kürtleri bir bütün olarak HDP’nin kucağına itme sonucunu beraberinde getirir ki asıl o zaman ırkçılık fitnesi üzerinden çatışma senaryosu kurgulayanların değirmenine su taşınmış olur.
Kiminle koalisyon?
HDP ile asla. Bu tamamen siyasi bir intihar olur çünkü.
Diğer formüllerin hangisi olursa fark etmez.
Ha, bu arada belirteyim, çözüm süreci konusundaki eski yaklaşımımızın “kırmızı çizgilerimiz” arasında olmaması gerektiğine inananlardanım.