"Bu kitapta ne yazdığını bilmiyorum ama insanlıktan ve merhametten söz ettiğini düşünüyorum ve bu kitabı öpüyorum."
Bu sözler, İsveç'te başlayıp Finlandiya'ya sıçrayan Mushaf'ı (Kur'an-ı Kerim'i) yakma gafletine yine İsveçli bir kadının verdiği tepki. Vicdanının sesini dinleyen kadın, "Kur'an-ı Öpme Kampanyası" başlattığını duyurarak herkesi kutsal kitabımızı öpmeye davet etti.
Vicdanı ölmeyen her insan, kutsal olana karşı bu davranışı sergiler. Medeni insanların göstereceği bu davranışın insanlığın yüreğine yerleşmesi kadar güzel bir şey olamaz.
Özünde kutsal olana yapılan terbiyesizliğe karşı bir "protesto" olma özelliği taşıyan bu davranış bize de bir yol gösteriyor aslında. Said Nursi, "Medenilere galebe ikna iledir." der. Eğer haklı davamızı anlatmak istiyorsak bir "Kur'an'ı Kerim'i Okuma-Anlama ve Anlatma Kampanyası" başlatmalıyız.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın önderliğinde başlatılacak ve STK'ların da katılacağı bu kampanya önce kendi evimizden başlamalı ve dalga dalga şehirlere ve memleket sathına, oradan da dünyaya yayılmalıdır. Bunu yapmadığımız sürece sergilenecek her türlü protesto ancak ve ancak Kur'an'ı yakma seviyesizliğini gösteren vandalların ekmeğine yağ sürecektir.
Efendimiz Hz. Muhammed'in (sav) bizzat maruz kaldığı vandalizme karşı sergilediği tavır bize örnek olmalıdır. Başta Ebu Cehil olmak üzere müşriklerin sergilediği zulümlere karşı Efendimiz, onları yumuşak bir lisanla hak ve hakikate davet etmeye devam etmiştir.
Okumak, anlamak ve anlatmak zorunda olduğumuz Kur'an'ı Kerim'de bozgunculuk yapanlara karşı takınılması gereken tavır şu şekilde anlatılmaktadır: "Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi. Bağışla onları, yargılanmalarını dile onların, iş hususunda danış onlarla. Fakat işe girişmeyi de kurdun mu dayan Allah'a. Şüphe yok ki Allah, dayananları sever."
Vandalizme aynıyla cevap vermek asla çözüm olmayacaktır. Bu yüzden şiddet ve terör içeren eylemlerden uzak durmalı, bu yönde yapılacak girişimlere ise destek vermemeliyiz.
Bizi öldürmek üzere hamle yapanlar bizde dirilmediği müddetçe şiddetin dozu her geçen gün artacaktır.
2006 yılında bir Suriye gezisine iştirak etmiştim. Birçok şehrini gezme, görme fırsatımız olmuştu. Şam, Halep, Hama ve Humusta perşembe günleri ikindi namazı sonrası bütün mescit, cami ve sokaklarda Kur'an-ı Kerim'in okunması beni çok etkilemişti. Namaz sonrası çocuk, yetişkin herkes Kur'an okuyordu. Sokaklardan semaya, okunan ayetlerin rayihası yayılıyordu adeta.
İki sene sonra 2008'de bir vesileyle tekrar Suriye'ye gittim. İki sene öncesinde Şam sokaklarında gördüğüm manzara değişmişti, ziyadesiyle farklılık arz eden bir şehirle karşı karşıyaydım. Bistro kültürü olarak ifade edilen kafeler Şam cadde ve sokaklarını sarmış, Kur'an sesleri kesilmişti. Adeta Kur'an terk edilmişti!
Kur'an'ın müjde ve tehditlerine aldırmayan, lafzını okumayı terk eden, O'na değer vermeyip O'ndaki ayetlerin ne söylediğine aldırış etmeyenleri gördükçe üzülen Efendimiz (sav) Allah'a şikâyette bulunur. Bunun üzerine ayet nazil olur: "Peygamber: 'Rabbim! Şüphesiz kavmim bu Kur'an'ı ihmal edip büsbütün terk ettiler.' dedi."
Bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulur: "Kim, Kur'an'ı öğrenir de Mushaf'ını asar, onu sık sık okumaz ve yüzüne bakmazsa, kıyamet günü Kur'an gelir, o kişinin yakasına yapışır ve: 'Ey Âlemlerin Rabbi! Bu kulun beni terk etti ve benden uzak durdu. Aramızda sen hüküm ver!' diye şikâyette bulunur."
Bu nedenle başta kendimiz ve ailemiz olmak üzere önce Kur'an'ı okumakla işe başlamalıyız. Düzenli okumalar sonrası O'nu anlamaya çalışmalı ve anlatmak için de elimizden gelen her gayreti sergilemeliyiz.
Tabii ki burada işin asıl kısmı Diyanet İşleri Başkanlığı'na düşmektedir. Diyanet, başta ülkemizde olmak üzere daha sonra da Avrupa'da bulunan temsilcilikleri aracılığıyla Kur'an'ı okuma ve anlatma kampanyası başlatmalıdır.
STK'ların da katılımıyla hızla büyüyecek olan ve özünde sevgi ve anlayışı barındıran bu karşılık eminim ki vicdan sahibi olanların kalplerinde etkisini gösterecektir.