O zamanlar hayli gençtim; Şili’yi bilmezdim; hoş hâlâ bildiğimi de söyleyemem; fakat başkan seçilen Allende’yi duymuştum. Latin Amerika’da ABD’nin desteğinde bitmez tükenmez askerî darbeler döneminde, soğuk savaş yıllarının koyu bulutlarının ortasında, Şili’de ilk kez sosyalist bir başkan halkın oylarıyla seçilmeyi başarmıştı. O zamanlar Marksistler, sosyalizmin barışçıl yollardan kurulup kurulamayacağı gibi hayli derin teorik tartışmalar içindeyken; birden bire Allende, bu tartışmaların teorik yönünü bırakıp, pratik olarak sınanmasına geçivermişti bile. Yıl 1970.
Sosyalist başkan Allende “Unidad Popular” (Halk Birliği), komünistlerin, Allende’nin içinde bulunduğu sosyalistlerin, radikallerin, halkçıların, sosyal demokratların ve en sonunda solcu Hıristiyanların ortak siyasal platformu olarak 1969’da kurulmuştu. Allende, bu siyasal ortaklığın başkan adayı olarak, 1970 başkanlık seçimine katıldı ve gençliğinden beri içinde bulunduğu politikanın zafer kazanmasını sağladı. Kazanabildiği oy oranı sadece % 36 idi. Evet, bu bir azınlık oyuydu; karşısındaki muhafazakâr iki partinin oy oranı toplamı ise % 64 idi. Seçim zaferi, büyük beklentileri de beraberinde getirdi tabiatıyla; amaç, egemen sınıfların iktidarına son vermek ve ayrıcalıklı bir avuç azınlık mensubunun ülke kaynaklarına el koymasını engellemekti. Hızla işe girişildi. Allende’nin yaptıkları, seçim sonuçlarına yansımakta gecikmedi: Hayli engebeli bir arazide yol aldıktan sonra Allende, 1973’de oyların % 44’ünü almayı başardı.
Allende fakirlerin yanındaEkonomide sosyalist atılımlar sürdü: Önce Amerikan bakır tekeli millileştirildi; ücretler yükseltildi. Ardından on beş yaşından küçüklere günde yarım litre süt ücretsiz olarak dağıtılmaya başlandı. Böylece çocuk ölümlerinin önüne geçilmek istendi. İşçi ailelerinin yoksul çocuklarına okul kitapları ücretsiz dağıtılmaya başlandı, bedava ayakkabı, bir de yine bu yoksul çocuklara ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği uygulamasına geçildi. Eğitime katılan öğrencilerin sayısı artıyordu. Yeni okullar açılıyordu. Üniversitelerde burs imkânları artırılıyordu. Böylece daha çok yoksul gencin ileri eğitim görebilmesinin önü açılıyordu.
Daha çok işçiye iş yeri açılmıştı. Enflasyon % 35’den % 7’ye indirilmişti. Başkent Santiago’da gecekondularda yaşayan yoksullar için konut yapımına başlandı. Ülkedeki konut üretimi dört kat artmıştı. Sağlık hizmetleri parasız hale getiriliyor, ilaç da buna ekleniyordu. Bütün çalışanların sosyal sigorta kapsamına alınması için önemli adımlar atılıyor; sonunda ülke nüfusunun % 90’dan fazlası sosyal sigorta kapsamına alınıyordu. Kırsal yörelerde de benzer gelişmeler için yoğun çaba içindeydi hükûmet. Ülkede azınlık durumunda olan kızıl derilerin gasp edilmiş haklarının iadesi ve kültürlerinin devamı için adımlar atılıyordu.
Allende’nin önü kesiliyorÖnce Amerikan firmaları Allende’nin daha başkan seçilmesinden hemen sonra ülkedeki otomotiv sektöründe üretimi durdurmaya karar verdiler. Batılı ülkeler daha önceden yatırdıkları sermayelerini ülke dışına çekmeye başladılar. Büyük sanayi kuruluşları, bankalar ve yabancı sermaye grupları, ekonomide kaos yaratmaya başlıyorlardı. Allende’ye karşı suikast tertibi sonuç vermemişti. Allende karşıtı sağcı güçlerin silâhlı bir ayaklanma çıkarma girişimi de başarısız kalmıştı. 1972’de başarısız bir darbe girişimi daha bunu izleyecektir. Amaç, aynı zamanda daha önceki bir darbeci generali de bulunduğu cezaevinden çıkarmaktı. Aynı yıl sokak karışıklığı çıkarmak üzere hazırlanan plan deşifre edilmişti. Haziran 1973’de yeni bir darbe girişimi bunu izleyecektir; ne var ki hazırlanan plan suya düşmüştü. Ülkede birden bire onlarca siyasal suikast düzenleniyor; amacın iç savaş çıkarmak olduğu düşünülüyordu. Parlamentodaki karşıtları Allende’nin bütün girişimlerine karşı duruyorlardı. Muhalefet anayasanın ihlâl edildiğini iddia ediyordu. Yargı genellikle Allende’nin kararlarına karşı duruyordu. Şili’nin önde gelen medya organları, Allende aleyhine uzun sürecek bir kampanyaya girişmişlerdi. İşyeri sahipleri de, mal satmaz olmuşlar; karaborsaya yol açmışlardı.
AÇLIK GÖSTERİLERİTencere tava gösterileriyle ilgili olarak solcular olaylar sırasında şöyle yazacaklardır: “Burjuvazinin en tepkici çevrelerince yürütülen bu açlık gösterisinde, protestonun simgesi olarak boş tencereler gösterilmiştir; işin garibi şu ki, bunu yapanlar asla yiyecek sıkıntısı çekmemiş olanyar; gösteri yerine şatafatlı arabalarla gitmiş olanlardır; gösteriden sonra sabahın saat üçünde, dördünde rezalet çıkaranlar, trafiği aksatanlar, araba lastiklerini patlatanlar, evleri ateşe verenler” yine onlardı. “Gerçek şudur ki, eylemleri için genç kızları, delikanlıları sömürmüş olanlar, utanmaktan nasipleri varsa, utanmalıdırlar şimdi. Dün tutuklanmış olan doksan gençten en az % 60’ı 18-20 yaşlarında gençlerdir ve hepsi de çalışmanın ne demek olduğunu asla bilmemiş ana kuzusu delikanlılardır, şimdiye dek bir tabak bile yıkamamış genç kızlar, kuvvet gösterilerine, tedhiş eylemlerine katılmışlardır.”
BENİM GÖZÜMLE ŞİLİLİ MÜLTECİLER 1974 yılında Almanya’ya gittiğimde, Şili’den mülteci olarak bu ülkeye sığınan çok sayıda genç tanımıştım. Başlarına gelen felâketi anlatmaya çalışıyorlardı; ben de Türkiye’ye dönünce Şili’yi hiç unutmadım; 70’li yılların ikinci yarısında Şili’nin işkence gemisi olarak tanınan bir askerî öğrenci gemisi İstanbul’a geldiğinde, bu gençleri hatırlayarak, içinde yer aldığım gençlik örgütünün protesto gösterisine de katılmıştım. Bu, çok iyi tanıdığım enternasyonalist bir dayanışmaydı. Fakirlerin ve yoksulların yanında olan bir yönetimin başına gelenleri hep bu tanıdık genç yüzlerin ışıltılı gözlerinde hatırlamaya devam ediyorum.
Tencere tava sesleri, korna gürültüleri, bağırışlar ve çığırışlar, bana bu Şilili gençlerin başına gelenleri yeniden ve yeniden hatırlatıyor bugünlerde.
“Missing” (Kayıp)
Costa Gavras tarafından 1982 yılında çekilen “Missing” (Kayıp) filmi, gördüğüm en etkileyici politik filmlerden biridir. Şili’de darbe sırasında göz altına alınarak kaybolan oğlunu aramak için bu ülkeye gelen babanın ve ülkenin dramını birlikte anlatır. Gerçek bir olaydan yola çıkılan filmde, orta halli sıradan bir Amerikan vatandaşının kayıp oğlunu ararken başına gelenler, onun olayda kendi hükûmetinin de sorumluluğunu görmesini sağlar. Ne var ki, bütün bu çabası boşa gidecek ve oğlunun katillerinin ceza almasını sağlayamayacaktır.
Tencere tava sesleri
Ekonomideki sarsıntı, orta ve üst sınıfların hükûmeti protesto eylemlerine dönüşecektir: Özellikle kadınlar ellerindeki boş tencereleri birbirine vurarak hükûmetin aczini kentlerin ortalık yerlerinde büyük gösterilerle protesto ediyorlardı; yerli ve yabancı medya da bu haberleri özellikle öne çıkarıyordu. Doktorlar, sağlık reformuna cephe almışlar ve greve gitmişlerdi. Ünlü kamyoncular grevi de bu sırada örgütlenmişti. Ülkede ulaşım felç olmuş; ekonomi iyiden iyiye meflûç hale gelmişti. Kentlere gıda taşınması tamamen durmuştu. Grevin bir buçuk ay sürdüğünü de hatırlayalım. Grevcilerin bu kadar süre ayakta kalabilmesi, dışarıdan finanse edilmelerine bağlanmıştı. İşin daha da tuhafı, grevcilerin somut, elle tutulur bir talepleri de yoktu; nitekim darbeden sonra grevcilerin örgütü, amacın vatanın özgürlüğe kavuşması olduğunu açıklayacaktır. Tabiî ki medarı iftiharla! Kırk bin kamyoncunun grevi amacına ulaşacaktır. Doktorlar ve memurlar da onlara katılmışlardı.
...Ve darbeKentlerde duvarlara yazılan yazılar, hükûmetin sonunun geldiğini ileri sürüyordu. Hatta duvar yazılarında Endonezya’da 1965 yılındaki komünist kıyımın örnek alındığı belirtiliyordu. Öyle de oldu zaten: General Pinochet, ki bizzat Allende tarafından bu göreve atanmıştı, 11 Eylül 1973 tarihinde darbeyi gerçekleştirdi. Allende’nin yanında yer alan general Prats, önce karşı çıkmayı düşündüyse de, sonra bundan vazgeçti. Oysa Prats, Pinochet’den önce ordunun sorumlu komutanıydı; fakat muhalefetin yoğun baskıları yüzünden görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Allende, bir sosyalist olarak, askerî darbeler karşısında bizde pek de örneği olmayan şekilde, başkanlık sarayında umutsuz, ancak tarihe geçecek bir direniş örneği verdi. Elbette taraftarları da, sokakta silâhla direndiler. Ama bu ümitsiz bir direnişti.