Dünkü gazeteler Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Ne çekiyorsak ‘kuvvetler ayrılığı’ uygulamalarından çekiyoruz” diye özetlenebilecek konuşmasına tepkilerle doluydu. Muhalefetin karşı görüşlerini ve siyasi yorumcuların ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin gerekliliğine dair yazılarını okuduk gazetelerde...
Eminim, bugünkü gazetelerde de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün dile getirdiği görüşlerine muhaliflerin tepkilerini okuyacağız... Değişmeyen bir rutin bu: Başbakan veya bir yardımcısı bir konuyu ortaya atıyor, muhalefet tepki veriyor...
Muhalefetten elle tutulur, üzerinde tartışılmayı hak eden ‘yeni’ bir görüş duymayalı hayli zaman oldu.
Tuhaf...
Dünyamız hızlı bir değişim sürecinden geçiyor; köklü altüst oluşlar hemen her ülkede kendini belli ediyor. Yerleşik kalıpları sarsan, yeni anlayışlara yol açan ve bu yönüyle hepimizi etkileyen değişimler... Yalnız ekonomik kabuller sarsılmadı krizlerle, daha güçlü krizler siyasi alanda da kendini belli ediyor. ‘Demokrasi’ kavramının içini yeniden doldurmayı zorlayan çapta hem de...
Bir sarkaç olarak düşünün demokrasiyi; sarkaç bir otoriterlik istikametine doğru yola çıkıyor, sonra ‘doğrudan yönetim’ denilebilecek radikallikte bir başka uca doğru... Dünyaya gözlerimizi açık tutmadığımız, global tartışma gündeminden fazla haberdar olmadığımız için iki aşırı uç arasında gidilip gelinmeyi ‘bize özgü’ bir durum sanıyoruz; oysa Başbakan Erdoğan’ın birbiriyle çelişir görünen görüşleri dışarıdaki tartışmaların onun diline yansıması...
Çoğu kez iki farklı görüşü de tartışma gündemine Başbakan Erdoğan veya Ak Parti yetkilileri sokuyor.
Muhalefet? Muhalefet onlar ne söylerse hemen karşı çıkıyor; muhalefetin kendiliğinden görüş ürettiği veya herhangi bir görüşten yana tavır aldığı görülmüyor...
Oysa ülkemiz için hayati öneme haiz ‘Kürt sorunu’ konusunda birkaç ay önce âni bir çıkış yapmıştı CHP; herhalde beklemiyorlardı ki, ziyaret ettikleri Ak Parti’den olumlu cevap alınca şaşırdılar. O gün bugündür ‘çözüm’ üretme yolunda tek adım atmadıklarına bakılırsa şaşkınlıkları hâlâ devam ediyor olmalı.
Şaşırmak yerine şaşırtmayı denemeli CHP... Aksi halde kendi tabanı da CHP’den umudunu kesecek...
“Keserse kessin” diyemiyoruz, çünkü işgal ettiği alanda bir tekeli var CHP’nin... Başka demokrasilerde görevini yerine getirmekte zaafa uğrayan, işlevini yitirmiş siyasi kuruluşlar yerlerini gelişmeleri daha doğru okuyan yeni çıkışlara bırakırlar. İsrail’de sözgelimi, seçimlere birkaç ay kalmışken yeni bir parti kuruldu, iktidardaki iki parti birleşti... Ya da İngiltere’de: Ülkenin AB’den çıkması gerektiğini umutsuzca savunan Bağımsız Parti (UKIP) kamuoyu yoklamalarında oyunu artırıp mevcut yapıyı zorluyor; azınlık haklarını ön planda tutan ‘Respect’ adlı parti yükselişte.
Bizde ise CHP’nin tarihi ağırlığı ciddi bir muhalefet çıkmasını da engelliyor.
Tam bir kısır döngü muhalefetin durumu: Kendisi yeni görüşler üretemiyor, tabanına umut veremiyor; bunu pekâlâ başarabilecek muhalif sesleri içine almaya yanaşmadığı gibi onların partileşmesi de CHP yüzünden mümkün olamıyor.
Dünyanın köklü altüst oluşlar yaşadığı bir dönemde Türkiye’nin en ciddi ikinci zaafı (birincisi medya) muhalefetin durumu...