PKK otuz küsur yıldır yaptığınca, çarşıda alışverişe çıkmış üç askeri arkadan vurarak şehit etti. IŞİD’dan kadın kılığına girerek kaçan, çocuk ve kadın öldürmeyi bir sanata dönüştüren, uyuşturucu kaçakçısı, insan taciri bir örgütle boğuşuyoruz yıllardır. BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık gibilerinin aklamaya çalıştığı, “siyasi bir hareket” olarak sunduğu örgüt aslına uluslararası uyuşturucu kaçakcılarının emrinde çalışıyor kuruldu kurulalı.
Lice için zamanında Türkiye’nin Sicilyası denmişti (Özgen Acar). Doğrudur. Uyuşturucuyla Lice arasındaki bağlantı ilk kez 1976 yılında Hüseyin Baybaşin’in 11 kilo eroinle yakalanmasıyla gündeme düştü. Baybaşin Lice doğumluydu; uyuşturucu Mafyası’nın tarihinde Baybaşin Ailesi yerini alıverdi o saat. Sonraki yıllarda sık sık manşetlere çıkan Behçet Cantürk de Lice’liydi ve ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI tarafından en büyük uyuşturucu kaçakçılarından biri olarak damgalanmıştı. Babası Kürt annesiyse Hatun Demirciyan adlı Ermeni bir hanımdı.
Kısa bir süre önce Lice’nin Kayacık köyünde jandarma karakolu onarılırken olaylar çıktı; çatışmalarda bir kişi öldü dokuz kişiyse yaralandı. Malum basın “yeni karakol yapımına halkın tepkisi” olarak nitelendirdi olayları. Aslında yasa dışı kenevir yetiştiricilerinin, uyuşturucu kaçakçılığından nemalananların kışkırtmasıyla çıkmıştı olaylar!
Türkiye yetiştirdiği haşhaşdan afyon üretip dünyaya satardı yıllar yılı. İlaç şirketleri afyondan, ağrı kesici olarak da kullanılan morfin üretirdi. Morfin ve eroin üretimi ceza yasasında idam cezasını öngörüyordu. Ne var ki, morfinle eroinin ara ürünü baz morfin ceza yasasında unutulmuştu. Türkiye’de kaçak olarak üretilen baz morfin Lübnan’dan gelen Ermenilerce alınır, Marsilya’ya götürülür, laboratuvarlarda eroine dönüştürülür, Avrupa ve Amerika sokaklarında pazarlanırdı.
Behçet Cantürk Marsilya’da baz morfini eroine dönüştürerek büyük servetler kazanan Fransız-İtalyan Mafyasına, Lübnan’daki Ermeni uyuşturucu kaçakçıları aracılığıyla ulaştı ve Lice’nin köylerinde mantar gibi uyuşturucu laboratuvarları bitmeye başladı. Ancak üretilen eroinin limanlara sağ salim ulaştırılması, gemilere yüklenerek yurt dışına gönderilmesi gerekiyordu. Ve Cantürk, gene Lice’li olan Abdullah Öcalan’a, bu ilçenin Fis köyünde PKK’yı kurdurdu, bütün silahlarını verdi. PKK’nın siyasi eylem ve hedefleri masum Kürt yurttaşlar arasından adam devşirmek için kullanılan bir kılıftan başka bir şey değildi. Kürt yurttaşlarımızın Dersim’le başlayan ve yıllar yılı ezilmeleri, ikinci sınıf vatandaş olarak devletce algılanmaları PKK’nın ekmeğine yağ sürüyordu elbet. PKK’nın önderleri yurt dışında keyif çatıp Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi ve bölgesinde söz sahip olmasına İttihatçılardan bu yana hep karşı çıkmış kimi devletlerin istihbarat birimleriyle sarmaş dolaş olurken, gariban gençler “kutsal davaları” uğruna ölüyor öldürüyordu.
Başta ABD olmak üzere birçok ülke PKK’yı uyuştucu kaçakçısı olarak ilan edip bu konuda yüzlerce sayfalık raporlar yayınlarken, TBMM’nin çatısı altında bile PKK’yı siyasi bir örgüt olarak göstermeye çalışan milletvekilleri vardı. PKK ve yandaşlarını yani uyuşturucudan yıllarca nemalanan baronları en çok rahatsız edense hükümetin “açılım süreci” oldu. Devlet, Kürtlerin birinci sınıf vatandaş olduğunu açıkça vurgulamaya başlamış, her türlü teşvik ve destekle yurttaşlarının arkasında durduğunu kanıtlıyordu. PKK’nın ağaları ve onların destekcisi istihbarat örgütleri Öcalan’ın da açılım sürecinin başarıyla noktalanması için çaba harcadığını görünce “ebedi önderleri”ni devre dışı bırakmak için çabalamaya başladılar; HDP aracılığıyla Kobani bahane edilerek insanlar sokağa çıkarıldı ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Son olarak da Yüksekova’da üç askerimiz şehit edildi. HDP açılım sürecini baltalamak için nasıl acımasızca uğraştığını ilan etmek istercesine üç askerin arkadan vurularak öldürülmesiyle 23 Ekim’de Kars’ın Kağızman ilçesinde bir hidroelektik santraline saldıran üç PKK’lının öldürülmesi arsında bir benzerlik yaratmaya çalıştı açıklamalarıyla!
Özetle çözüm süreci uyuşturucu baronlarını ve onların siyasi, uzantılarını çok rahatsız etti ve etmeye de devam ediyor. Ancak devletin ne denli kararlı olduğu her geçen gün biraz daha kanıtlanıyor ve baronlar inlerine saklanmadan önce son bir çabayla saldırıyorlar. Ne var ki kervan yürüyor; köpeklerin havlamasıyla bu kervan yolundan dönmeyecektir, acımız ne kadar büyük olsa da...