Kazım Güleçyüz diye biri var... Bu arkadaş, “Nurcu” bir mevkutenin genel yayın yönetmenliğini yapıyor.
Nasıl derler, biraz “tuhaf” bir arkadaş.
Bir tarihte, sosyal medya hesabından, bu satırların yazarına gönderme yaparak, saygısızca (ve çok ayıp) şeyler yazmıştı. Benim, Saray’ı, yani Beştepe Külliyesi’ni “Savanora” örneğiyle savunduğumu öne sürmüştü.
Konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’nu başkanlık etmesi ya da edecek olmasıydı, yanlış hatırlamıyorsam. Bu duruma itiraz edenlere, “Atatürk de çok sayıda Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmişti. Bu toplantılardan ikisini Savanora yatında gerçekleştirmişti” diye
yazmıştım.
Kazım Efendi, yememiş içmemiş, hemen cevabı yapıştırmıştı: “Sarayı Savarona örneğiyle savunanlar, şimdi de ‘M. Kemal Bakanlar Kurulunu Savarona’da toplardı’ diyorlar. Biz de ibretle temaşa ediyoruz.”
Bu yazıyı “Saray”la nasıl ilişkilendirmişti Kazım Efendi, bilmiyorum? Bir “Saray” yazısı yazmamıştım. Hele “Saray savunusu” anlamına gelebilecek ifadelere hiç yer vermemiştim. Daha önce de içinde “Saray” geçen bir yazı yazmamıştım ve “Beştepe” konusunda (onların lügatindeki ismi “Ak Saray”dır) görüş bildirmemiştim.
Kazım Efendi neye dayanarak Savarona üzerinden “Saray müdafaası” yaptığıma hükmediyordu?
Hayretini mucip olan ve itiraz ettiği husus hangisiydi?
Kaldı ki, Atatürk Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmez miydi? Etmemiş miydi?
Bu toplantılardan dördünü (ikisi kısmi toplantı sayılabilir) Savarona’da gerçekleştirmemiş miydi?
Kazım Efendi, bu itirazlarıma yine sosyal medya hesabından cevap verdi ve (galiba) isim zikretmediği halde niçin alınganlık gösterdiğimi sordu. İsim zikretmemişti ama “Savanora” örneğini sadece fakir yazmıştı. Ayrıca, alınganlık göstermemiştim, Kazım Efendi’nin “anlama kapasitesini” gözüne sokmuştum. Okuduğu iki satır yazıyı dahi anlamayan bu adam, bir gazetede genel yayın yönetmenliği yapıyordu.
Biraz yukarıda “biraz tuhaf bir arkadaş” demiştim...
Daha önce (kendisi hakkında) düştüğüm bir notu paylaşayım:
Nurculuğun hangi kolunda olduğunu bilmiyorum ama kendisi gibi düşünmeyenlere iyi gözle bakmadığını tahmin edebiliyorum. Bunu köşe yazılarından ve tweetlerden çıkarmak mümkün. (Bu yazı münasebetiyle arşivden eski yazılarına göz attım. Kazım Bey’de muazzam bir özgüven var. Öyle bir özgüven ki, “Mahkeme-i Kübra’da hesaplaşacağız” diyen muhataplarına, “Şimdiden hazırlansın” şeklinde cevaplar veriyor; Mahkeme-i Kübra’yı “şimdiden” ayarlamış gibi... Bir de, sürekli cedel halinde... Hemen her yere laf yetiştiriyor, herkese haddini bildiriyor. Doğuştan haklı ve gergin bir arkadaş... Farklı seslere tahammüllü biri izlenimi bırakmayan Kazım Bey, ilginçtir, bir tek Fetullah Gülen’i seviyor. Fetullah Gülen’in sevmediklerinden ise nefret ediyor.)
Evet, işbu Kazım Efendi, 17/25 Aralık sürecinden sonra, amansız bir Fetullah Gülen muhibbi kesildi.
Din adamı kılıklı bu teröristin neredeyse bütün tasarruflarını sahiplendi. Müntesiplerin sergilediği hiçbir rezaleti görmedi. Hükümeti (ve tabii Erdoğan’ı) hırsızlıkla suçlayan bir ton yazı yazdı ama azgınlığını bir “darbe girişimiyle” taçlandıran Gülen çetesine toz kondurmadı.
Şimdi “kaygı” bildiren yazılar yazıyor.
Efendim, devlet, “paralel yapıyla mücadele” kılıfı altında, bütün cemaatleri yok etmeye çalışıyormuş.
Mütemadiyen bunu yazıyor.
Hep bunu yazıyor.
O halde soralım Kazım Efendi’ye:
Devlet, bugüne kadar, “Gülen çetesi” dışında hangi cemaatleri hedefe koydu ve ne gibi yaptırımlar uyguladı ya da hangi yaptırımları devreye sokacak? Somut bilgi verebilir misin?
Bizim bildiğimiz, farklı cemaatleri hedefe koyan ve onları yok etmeye çalışan tek “yapı” Fetullahçılardır... 17/25 Aralık girişiminde sadece hükümeti değil, Menzil, Erenköy ve İsmailağa cemaatlerini de hedefe koymuşlardı; çok sayıda müntesibi “sanık” sandalyesine oturtmuşlardı.
Niçin o zaman sesin çıkmadı Kazım Efendi?
Bir dönem aynı mecralarda dirsek çürüttüğünüz arkadaşlarınız, çok yakından tanıdığın iki Nur talebesi, Mustafa Kaplan ve Bünyamin Ateş, El-Kaideci suçlamasıyla aylarca cezaevinde yatırıldılar. Bu kumpas, çok sevdiğin Fetullah Gülen’in eseriydi.
Niçin itiraz etmedin?
Niçin “arkadaşlarının” uğradığı haksızlıkla ilgili bir çift laf etmedin? Etmiyorsun?
Niçin hâlâ bu vicdansızlığı yapan ahlaksızlara kol kanat germeye devam ediyorsun?
Bu tavrınla Nurculuğu kirlettiğini (ve sahih Nur talebelerini incittiğini) düşünüyor musun?
Son soru:
Hükümetin FETÖ’yle mücadelesini “Kemalist uygulamalara” benzeten çok sayıda yazı yazdın... Belli ki Kemalist’lerden nefret ediyorsun. Peki, bu nefretin “Kemalist” kılığına girmiş FETÖ’cüler için de geçerli mi?