Altını tekrar çizelim; bu gazetecilik değil, millî menfaatleri hedef alan bir casusluk suçudur.
İkincisi, tutuksuz yargılanma genel tercihimizdir.
Nitekim Can Dündar tutuklandığı zaman Başbakan Davutoğlu başta olmak üzere hemen herkes sıcak bakmadı.
Ama tutuksuz yargılama arzusu genel bir insanî tutumdu.
Neticede bu umumi arzuya rağmen İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarına karar verdi.
Çok ilginçtir, bu tutuklamanın peşinden de yoğun bir kampanya başlatıldı. “Türkiye’de tutuklu gazeteciler var” yaygarası her yerde tekrarlandı.
Paralel medyanın algı operasyonunda mühimmat olarak kullandığı bu söylem içeride ve dışarıda alabildiğine yayıldı. Onların paralelindeki mecraların da desteğiyle oluşturulan mahalle baskısı ile adeta ‘meslek andı’ haline getirilen bu cümleyi neredeyse bütün gazeteciler, görüştükleri her yetkiliye mecburen sordu. Doğan Grubu’nda kelaynaklar gibi varlığını sürdürme savaşı veren bazı demokrat dostlarımın programlarında bu soruyu hangi yoğun baskılarla sormak zorunda kaldığını çok iyi biliyorum.
Böylece hem Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar için zemin hazırlandı hem de bu kararın, ana davayı da etkileyecek bir güce ulaşması hedeflendi.
Organize bir tahliye
Ortam iyice olgunlaştırıldıktan sonra da sezaryenle doğan nurtopu gibi bir ‘talimat’ karar yerel mahkemeye gönderildi.
Hem de Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’ın kendi ifadesiyle “Gerekçesiz, Anayasa’ya aykırı” ve zorlama bir karar...
Peki AYM üyeleri nasıl böyle bir cürette bulundu diye hiç sormayın. Nice tarafsız (!) hakimlerin, masum (!) yandaşlarını kurtarmak için Silivri’ye yaptığı ‘kamikaze dalış’larını birlikte izlemedik mi?
Bu kararın, Balyoz ve Ergenekon sanıkları ile ilgili AYM kararlarına benzetilmesi de sinsi bir oyundur.
Zira o kararlar verilirken tutukluların paralel kumpas mağduru olduğu ortaya çıkmış, ana davalar çökmüş, AYM kararlarıyla da hak yerini bulmuştu.
Oysa şimdi...
Bu tutuklamanın gerekçesi olan dava geçen süre içinde daha da güçlenmiş, ‘millî ihanet’in boyutları, Türkmenlerin kökünü kazımaya çalışan Moskof ayısı ile işbirliği noktasına uzanmıştır.
Karar çıktı, düğmeye basıldı
Bu ‘talimat karar’ açıklandı ve hemen algı operasyonunda ikinci aşamaya geçildi.
Üç aydır duygu sömürüsü yapan Can Dündar, “Haydi serbestsin” denmesine rağmen gece yarısına kadar bekledi ve “Kusura bakmayın bu saate kadar beklettik. Bizi de bekletenlerin niyeti günün 25’inden 26’sına geçmesiydi. Sayın Cumhurbaşkanı’na doğum günü hediyesi oldu” diyerek, nasıl bir uzaktan kumanda ile yönetildiğinin ipuçlarını verdi.
Ve bu starttan sonra aynı koro icraata başladı!
Üç ay önceki tutuklama kararına “Saray’dan talimat” dendi, “AYM’nin tahliye kararı” ise “Saray’a darbe” oldu!..
Peki be hey samimiyet fakirleri, bu hakimler Sayın Erdoğan’ın talimatıyla tutuklama kararı veriyorsa, sırra kadem basan yüzlerce FETÖ mensubu için aynı talimatı vermedi mi, yoksa verdi de bu hakimler uymadı mı?
Oysa olay şöyle gelişti...
Tutuksuz bir Can Dündar’ın hiçbir cazibesi yoktu. Tutuklanması ayrı, tutuklu kalması ayrı kullanıldı, şimdi de tahliyesi kullanılıyor.
İnovasyon bu olsa gerek...
Bu darbenin asıl boyutları ana dava sonunda netleşecek. Onun için gözümüz bu casus filminin finalinde olacak...