Yaklaşık 20 gün önce “Derhal sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli” diye bir yazı yazdım. Gerçi benden sonra, günlerce sokağa çıkma yasağı tellallığı yapanlar oldu. Diğer tedbirleri sulandırmak için elinden geleni yapanların, buna neden bu kadar abandığını düşününce, istismarda sınır tanımayan bu art niyetlilerle aynı şeyi söylemekten de rahatsız olmadım değil.
Benim gerekçem şuydu: Bu belayı kolay yenmenin tek yolu bulaşma hızını önlemektir. Bunun tek yolu ise izolasyondur. Bu ise zaruri gerekçeler dışında sokağa çıkmamakla; “EVDE KALMAK”la mümkündür.
İnsanları evde tutmanın da sadece iki yolu var: Ya sorumluluk ya da zorunluluk…
Her iki de örneği de gördük. Çin’in “insan hakkı” gibi bir derdi olmadığı için Vuhan’da kapıları insanların üzerine kaynaklayarak sokağa çıkmalarını önledi ve dünyayı şaşırtan bir sürede salgının hızını kesti.
Gelelim sorumluluk örneğine…
Almanya fazla sıkı tedbir bile almadı, sadece yapılması gerekenleri açıkladı ve hayat normal akışında devam ediyor. Ama muhtemelen virüsü bizden önce kontrol altına alacaklar. Çünkü insanlar sorumlu davranıyor, mecbur kalmayan evinden çıkmıyor, çıkanlar ise kasada-masada mesafeye çok dikkat ediyor.
Birkaç sorumsuz yüzünden…
Gelelim bize…
Devlet virüsten fersah fersah önde giderek bütün tedbirleri çok önceden aldı. Sağlık bakanı günlük açıklamalara başladığında daha koronavirüs Çin’den dışarı çıkmamıştı. Sayın Cumhurbaşkanı; kabine ve kadrosu başta olmak üzere devlet her şeyi bir kenara bırakıp koronavirüs salgınına odaklandı. Mücadeleye yönelik her türlü ürün ve hizmet hazırlandı. Hatta Avrupa ülkeleri malzeme yardımı için kapımızda dizildi. Yeri gelmişken, bu yardımlar konusunda CHP’nin çirkin üsluplu grup başkanvekili başta olmak üzere laf edenler var. Bize gerekli olan hiçbir malzemenin dışarı gönderilmediğini bilmiyorlarsa boş konuşmasınlar, biliyor; buna rağmen can çekişen insanlara yapılan bu yardıma laf ediyorlarsa “insan”ız diye ortada dolaşmasınlar.
Neyse… Sözün kısası devlet, üzerine düşeni en ince noktasına kadar düşünmüş ve yapmıştır. İnsanlara düşenin ise sadece “EVDE KALMAK” olduğunu da defalarca söylemiştir. Üzerine düşeni büyük ölçüde yapan milletimizin de hakkını yememek gerekir. Fakat bu öyle pis bir beladır ki, çok az bir kesim gerekeni yapmıyorsa, milyonlarca hassasiyetin anlamı kalmamaktadır.
Keşke aç kalsaydınız…
Peki Cuma akşamı, virüsün en yoğun olduğu İstanbul’da gördüğümüz manzaraya ne diyeceğiz? Sadece iki günlük yasağı duyunca gecenin köründe sokağa fırlayan bu kafa, bugüne kadar devletin ve bütün milletin bütün çabalarını çöpe atan sorumsuzluktur.
Kardeşim derdiniz nedir? Zaten ilçe belediyeleri her türlü tedbirin alınacağını peşpeşe açıkladı. Ayrıca konforunuz biraz eksiliversin; n’olur ki... Sadece iki gün ya… Evinizde tek lokma yiyecek olmasa ne olur yani, iki günde ölür müsünüz? Kaldı ki; aylardır marketleri süpüren de bunlardı. Hem biraz aç kalsalardı bence çok iyi olurdu; belki biraz empati öğrenirlerdi.
Sağlık ordusu başta olmak üzere, bu bela ile mücadele için canını tehlikeye atanların emekleri, beyni midesine esir olmuş birkaç sorumsuz yüzünden heba edilemez.
Sorumluluk sahipleri zaten günlerdir evden çıkmıyor. İşte bu kafalar için sokağa çıkma yasağı gerektiği kadar “kalıcı” hale getirilmelidir.
Çünkü yaşam hakkı en önemli insan hakkıdır…