Tabii ki Doğu Akdeniz’den bahsediyorum. Dünya pandemi ile boğuşurken, bir avuç teknik ekip ve onları koruyan askerlerimiz, Türk milleti adına bir seferberlik yürütüyor.
Her yıl millî gelirinin önemli bir kısmını enerji için harcayan Türkiye için elbette bir metreküp doğalgaz, bir varil petrol bile önemlidir. Ama orada verilen mücadele, doğalgaz ve petrolden öte bir anlam taşımaktadır. Tıpkı Suriye’de, Libya’da verilen mücadele gibi.
Sultan II. Abdülhamid Han’ın devrilmesinden sonra başımıza gelenler, Avrupa’da, Afrika’da ve Asya’da olmaz isek Anadolu’da da olamayacağımızı gösterdi. Cumhuriyet döneminde ise ‘Yurtta sulh’un, ancak; daima cenge hazır olmakla sağlanabileceğini anlayamadık. Biz; ‘cihanda sulh’ isteyince, emperyalistlerin; işgal ve sömürüye son vereceğini zannettik. İngilizlerin koltuğunun altına girerek, İtalyanlarla gizli gizli görüşerek bize entrika çeviren Venizelos’u “kral”lığa yükseltip Çankaya’da ağırladık, 1453’ün intikamı için yanıp tutuşan çakma Bizans sevdalılarına, “Yunan benim kardeşim” şiirleri yazdık.
Ama Haçlı-Siyonist İttifakı, asırlar geçse de bu mücadelenin bitmeyeceğini bize hatırlattı. Maruz kaldığımız kuşatmalar, İstanbul’un savunmasının Saraybosna’dan, Kars’ın Bakü’den, Hakkari’nin; Şırnak’ın Bağdat’tan, Hatay’ın; Kilis’in; Urfa’nın Şam’dan ve Akdeniz sahillerinin güvenliğinin de Filistin’den; Libya’dan başladığını tekrar anlattı. Dikkatinizi çekiyor mu; Amerika, Almanya, Fransa hatta Yunanistan, “Siz uluslararası hukuku çiğnediniz” diyemiyor, çünkü her adımımız hukukî. Ama yine de hepsi haksız hukuksuz olan Yunanistan’ın yanında. İşte bahsettiğimiz kirli ittifak budur.
Bütün bunlara rağmen birileri hâlâ “Suriye’de, Libya’da ne işimiz var” derse, bu lakırdıların cehaletten kaynaklandığına kimse bizi inandıramaz.
Akdeniz’deki mücadelenin; Çanakkale Savaşı’ndan hiçbir farkı yoktur. Ama bazılarının da, Çanakkale’de “Katır Alayı”na katılanlardan farkı yok maalesef.
Doğu Akdeniz’de aylardır millî bir savaş veriliyor ama muhalif kesimlerden çıt çıkmıyor. “Bu devletin işi” demek alçak bir kaçamaktır. Devlete nasıl destek vereceğini hâlâ öğrenemeyen(!) siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler Yunanlı meslektaşlarına baksın; belki öğrenirler!
İmkân ve kabiliyetiyle bu istiklâl ve istikbal mücadelesinde yer almayanların, “Ordumuz, askerimiz, canımız, ciğerimiz…” muhabbeti iğrenç bir takıyyedir.
İdeolojik ve siyasî hesabını bu platforma taşımak siyaset değil; ihanettir.
Ama unutmayın ki, bu sefer durum çok ciddi. Bu ihanet, öncekiler gibi asla sîneye çekilmez. Milletimiz her şeyi yakından takip ediyor, kullanacağı doğalgazın bulunmasından bile rahatsız olanları ibretle izliyor.
Öyle bir dönem yaşıyoruz ki, sessiz kalmak bile “ihanet”tir. Mertçe desteğini haykırmayan herkes, Haçlı-Siyonist İttifak hesabına çalışıyor demektir. İbrahim Aleyhisselamın atılacağı dev ateşi söndürmek için ağzında su zerreciği taşıyan karınca kadar kararlı tavır koyamayanlar, ateş artsın diye tıslayan yılan kadar haysiyetsizdir.