Çözüm süreci inanılmayacak kadar güzel gelişiyor diye gözümüzün önünde yaşanan gelişmelere inanmamak olmaz. Yakın tarihi 35 yıl, toplam yaşı bir asırlık sorundan söz ederken ve o sorunla mücadele ederken her şeyin birdenbire çorap söküğü gibi çözüme doğru koşması gerçekten inanılmaz...
Ama...
Sorunun çetrefilli ve kanlı olması bir yandan barışın önündeki engelse, öte yandan çözümün anahtarına dönüşüyor. Bugün olup biten budur işte...
Az bedel ödenmedi. Acılı yıllarda 30 bini aşkın insan kaybettik. Kürtler de Türkler de telafisiz yıllarını heba etti. Büyük acılardan geçtik; araya bu topraklarda yaşayan insanların hak etmediği gereksiz düşmanlıklar girdi.
Daha ne kadar acı olabilir ki
Adına savaş dedik ama bedeli savaş baronları değil sadece masum insanlar ödedi. Ne zaman barışın ucu görünse silahlar patladı, ne zaman ortalık yatışacak gibi olsa adresi belli ama sinsi provokasyonlar ülkeyi baştan sona tahrik etmeye yetti.
Bir arada yaşamaya, kardeşliğe, dindaşlığa, kültür ortaklığına karşı yapılabilecek her türlü saldırıyı yaşadık. Ne hazindir ki her şey göz göre göre oldu. Bir tanesi bile yaşanamayacak olayların hepsini çaresiz seyretmek zorunda kaldık.
Sorun büyüdükçe büyüdü, çetrefilleştikçe çetrefilleşti. Hepimiz de “Durun böyle gitmez” diye diye o sorunun bir tarafı olmaya mecbur bırakıldık.
Bugün işte o karanlık yılların ardından inanılmayacak kadar iyi şeyler olması, çözüm sürecinin inanılmayacak kadar yüksek tempoda yol alması, kamu vicdanındaki o isyan duygusunun eseridir. Bu yanlış, kanlı ve düşmanca hale katlanmaya daha ne kadar dayanabilirdik ki!
Zor, evet. Meşakkatli, evet. Böylesi süreçlerde yol kazaları çok olur, evet. Kurşunun nereden sekeceği belli olmaz, evet.
Ama ne kadar zor olursa olsun barış, dökülen kandan, nefretten, düşmanlıktan daha zor değildir.
Türkler de Kürtler de omuzlarındaki yükten bir anda kurtulmak istiyor; ağır ağır, yavaş yavaş değil.
O çaresiz ruh haline selam!
Her şey güzel, güzel olmasına ama bugün yakalanan mutabakat güçlü olduğu için güzel. Böyle gitmesini istiyorsak o mutabakatı korumak zorundayız...
“Kürt meselesi de biterse geride Tayyip’e sıkıntı verecek bir şey kalmıyor” telaşıyla Kürtlere pazarlık akılları verenlere de “ihanet” başlıklı cümlelerle Türklere korku salanlara da kapıları kapatmalıyız. Karşılıklı akıl vericiler cılız sesleriyle, yakın döneme kadar “şahinler”in yaptığı provokasyonu bugün yapmaya çalışıyorlar.
Kanın durmasının Erdoğan’ın değil tek tek bütün insanların meselesi ve rüyası olduğunu biliyorlar.
Hatta, Türkiye’nin bu sorundan kurtulmasının doğuracağı sınırsız imkanları en çok onlar görüyor. Gördükleri için endişeleri daha da depreşiyor. Yeni Türkiye’ye karşı inadına verdikleri mücadeleye biliyorlar. Temelinde bir kürek harçları olmadığı için Yeni Türkiye keyiflerini kaçırıyor.
Yine de bu çaresiz ruh haline hak ettiğinden fazla anlam yüklemek manasızdır. Çözüm isteyene de istemeyene de selam, yola devam. Enerji kaybedecek zaman değil çünkü.
Ve unutmayalım! Çözüm karşıtlarının bu çaresiz halleri bile başlı başına çözümün kapıya dayandığını gösteriyor.
İMRALI-KANDİL HATTININ ÖZETİ
İmralı’ya giden ikinci heyet Kandil’e de giderek Öcalan’ın mektubunu iletti. Aldıkları cevabı bu hafta içinde ayrıntılı olarak öğreneceğiz. Nevruz kutlamaları öncesinde ve Nevruz’da bu bilgiler kamuoyuyla paylaşılacak.
Ama genel hava belli oldu: Öcalan’ın sözü yerde kalmayacak!
Yani, Öcalan nasıl bir hareket tarzı istiyorsa PKK da buna uyacak.
Peki, Öcalan ne diyor?
Özetle şunu: Üniter yapı esastır. Artık savaş ve şiddet yok, siyaset yapılacak.
Örgüt sınır dışına, yani ağırlıklı olarak Kandil’e çekilecek. Artık silah kullanmayacak ve ardından da şiddete dayalı Kürt hareketi kendisini siyaset yoluyla ifade etmenin yollarını bulacak.
Özetin özeti... İlk adımlar hızlı atılıyor ve muhtemelen bu hızlı tempo yaz aylarına kadar devam edecek. Sonrası; yani, Kürt kimliğinin Türkiye’nin normal demokratikleşme perspektifi içinde mevcut eşitsizliklerden kurtulması meselenin tabiatı gereği daha çok zaman alacak. İşte o süreç demokratik çerçevede ustalıklı bir şekilde sürdürülürse, Türkiye bu sorunu tarihe gömecek.
STAR’IN DOĞUM GÜNÜ
STAR Medya Grubu’nda bugün heyecan var. Gruba adını veren gazetemiz, 14’üncü yaşını kutluyor. Malum, 14 yıllık yürüyüşün kendi içinde yaşadığı değişimle iki ayrı etabı var. STAR, o değişimi cesaretle gerçekleştirerek Türkiye’nin en saygın gazetelerinden birisi oldu. Yakın dönemde yaşanan birçok sarsıcı olayda kamuoyunun kanaat önderi haline geldi ve değişimin taşıyıcısı bir fikir kalesine dönüştü. Şimdi, medya dünyamızın en tecrübeli birkaç yöneticisinden birisi olan Yusuf Ziya Cömert yönetiminde daha büyük başarılara yelken açmaya hazırlanıyor.
Bu gazete, ülke için ne öngördüyse o olmuştur. Çünkü hukukun ve demokrasinin yanında durmayı prensip edinmiştir. Tıpkı bugün çözümün yanında tutarlılıkla saf tuttuğu gibi...
Genç bir gazete için, toplumun ve değişimin tam kalbinde olmaktan daha büyük bir mutluluk düşünülemez.
Bu vesileyle, STAR, 24 ve stargazete.com’un yanına yeni ve güçlü bir başka markayı eklemeye hazırlandığımızın haberini de verelim. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Hazırlıklarımız bitti, sıra pazara açılmaya geldi.