Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylarının niteliklerini sıralarken şöyle diyordu: “Ekonomiden anlayacak, kavgacı olmayacak, bir başarı öyküsü bulunacak.”
Muharrem İnce’yi tarif etmediği kesindi.
İlk anda akla (başarı öyküsünü bilmediğimiz) İlhan Kesici geliyordu ama onun da “çıldırtma” kapasitesi sınırlıydı.
Efendi bir adamdı.
Belki sükûneti ve yavaşlığıyla sabır taşını çatlatırdı ama bu durum rakiplerinden çok, partisindeki “militan” kesimi çıldırtırdı.
Hatırlarsanız, Kılıçdaroğlu’ndan aldığım “tüyo”yla İlhan Bey’in aday olacağını yazmıştım. Zarftan Muharrem İnce’nin çıkması durumunda “yanıldım” deme hakkımı kullanacağımı eklemiştim.
Muharrem İnce çıktı...
Hayır, elbette zarftan değil.
Muharrem İnce, ortalıkta zarf dolaştıranların beğenisine uygun bir siyasetçi değil.
Henüz değil...
Kampanya dönemindeki tutumuna bakacaklar, “çirkinleşme” potansiyelini ölçecekler, satışa uygun bir isim olup olmadığına bakacaklar. Yatırım yapmaya değer görürlerse, istikbalde “Muharrem İnce” diyebilirler.
Muharrem İnce, partide dikensiz gül bahçesi isteyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir icadıdır. (Elbette “taban baskısı”nın da bunda payı var.)
İyi bir insan olabilir ama “niteliksiz” bir adamdır.
Kavgacıdır, boş laf çevirme ustasıdır, demagogdur...
Kılıçdaroğlu, İnce’yi iterek, genel başkanlıktaki en ciddi rakibini ekarte etmiş oldu.
Muhtemelen, “Ben kazanamayacağıma, o kazanamasın. Böylece ismim yıpranmamış olur. Müteakip kurultayda rahat ederim” diye düşünmüştür.
Muharrem İnce’nin kampanya döneminde yakalayacağı piarı bilmiyoruz. Belki Kılaçdaroğlu’nu denklem dışına atacak üstün bir performans sergileyecektir. Belki gayrı memnun CHP’lilere “İşte aradığımız genel başkan” dedirtecektir.
Bilemiyoruz...
Elde edeceği başarı ona istikbalde genel başkanlık kapısını aralayabilir ama bana kalırsa “Cumhurbaşkanı adayı” olarak Muharrem İnce, dudaklarda ironik bir tebessüm oluşturacaktır.
Bunu nereden anlıyoruz?
Şuradan:
Kılıçdaroğlu, dün, Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı adayımız, kardeşim Abdullah Gül’dür” sözüne nazire yaparcasına salona döndü ve “Gel bakalım Muharrem İnce” diye seslendi.
Muharrem İnce ne yaptı?
Ergen sevinciyle kürsüye koştu ve ilk iş olarak yakasındaki parti rozetini çıkardı.
Seçilirse, tarafsız Cumhurbaşkanı olacakmış... İşte bu da kanıtıymış...
İyi de Muharrem İnce, böyle bir yükümlülüğün yok ki.
Bu iş eskide kaldı...
Cumhurbaşkanı artık “partili” olabilir... İstediği rozetle dolaşabilir... Anayasada böyle yazıyor. Suç değil, ayıp değil, yasak değil
Kaldı ki, seçilirsen, sembolik yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı olmayacaksın. Yetkilerini kullanabileceksin. Anayasa, “kullan” diyor...
Senin seçilmen, partinin seçilmesi anlamına geliyor çünkü.
Partin adına hükümeti kurup ülkeyi yöneteceksin.
Dolayısıyla, istesen de “tarafsız” kalamazsın. Çünkü müseccel bir “taraf” adına (yani CHP adına) “icra” yetkisini ele alacaksın.
Bir zamanlar, seçildiğinde, Yüce Divan’a otobüs seferleri düzenleyeceğini, AK Partilileri ve ona “yandaş” olan basın mensuplarını yargılatıp Silivri Cezaevi’ne tıkacağını söylüyordun.
Bunu “tarafsız Cumhurbaşkanı” kimliğinle mi yapacaksın?
Hem hançereni yırtarcasına “yandaşlar da, yandaşlar” diye bağıracaksın, hem de o yandaşlardan “tarafsız” olduğuna inanmalarını bekleyeceksin.
Bir soru da CHP’li yetkililere sorup öyle bitirelim:
Haziran’ın 24’ünde, “hükümeti belirlemek” üzere sandık başına gideceğiz.
Bir Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz, “hükümet edecek” kişiyi seçeceğiz.
Bula bula, bu içi boş adamı mı buldunuz?
Ülke yönetimini Muharrem İnce’ye mi emanet edeceksiniz?
Bu mudur?
Hükümet edecek kişi bu mudur?