Küçük bir not defterim var, onsuz hareket bile edemem, gündeme gelen konuları da köşe yazılarım için not alırım bir sahifesine, bu hafta çok sayıda konu birikti, herhangi birine öncelik vermeden üçünden, başkalarını sonraya bırakıp, kısa kısa bahsedeceğim.
Bu konular başlıkları itibariyle Lice heykel meselesi, Rabia mitingi ve Van’da ele geçen 202 kilo eroin; bu sırayla düşüncelerimi aktaracağım.
1- Lice’de elinde kaleşnikofuyla Mahsun Korkmaz’ın heykeli dikildi, devlet de bu heykeli indirdi, ortada bir provokasyon kokusu olabilir, heykeli kim dikti, güvenlik güçlerinin haberi olmadan heykel oraya nasıl geldi gibi konulara girmeyeceğim, sadece normalleşme meselesine değineceğim.
Ülke normalleşemez ise bu ve benzeri meselelerle daha çok karşılaşırız.
Doğrudur, elinde kaleşnikoflu bir heykel kabul edilemeyebilir, kimse itiraz edemez ama bu devlet Van ilimizde, bir kışlaya da kırk kürt köylüsünü kaçakçılık yaptı diye kurşuna dizen bir generalin, Mustafa Muğlalı’nın adını verebildi, bu ad orada senelerce kaldı, bu ismi koyan da dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur Paşa idi, Lice meselesi bir provokasyon ise olabilir, bu kışla ismi de bir provokasyon değil mi idi?
Hadi, bir silahlı örgütün bir kesimi provokasyona soyundu diyelim, devlet provokasyon yapar mı?
İstanbul’un Anadolu yakasında, Küçükyalı’da askeri kışlanın adı hala Kenan Evren.
Bu ülkenin acilen normalleşmeye ihtiyacı var.
2- Rabia mitingi için cep telefonuma katılım çağrısı geldi, gitmek istedim gerçekten ama gitmedim.
Türkiye’de belirli kesimlerin ülkemiz dışında yaşanan ağır insan haklarına duyarlılıklarının artması çok sevindirici, Kahire’de Mursi’ye, İhvana karşı yapılan darbe esnasında ve sonrasında yaşananlar gerçekten çok korkunç, yaşananları kınamak, telin etmek için müslüman olmaya da gerek yok, sorun insani bir sorun.
1994 senesinde Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar Şırnak’ın iki köyünü, Kuşkonar ve Koçağılı köyleri, bombaladılar, büyük çoğunluğu kadın ve çocuk 34 kişi öldürüldü bizim jetlerimiz tarafından, konu bugüne kadar, yirmi sene, ortada kaldı, AİHM 2013 sonunda ağır bir karar verdi olaya ilişkin ama içeride allem edildi, kallem edildi ve dosya göz göre göre, tüm çirkin devlet refleksleri devreye girerek zaman aşımına uğratıldı, AİHM’in yargılanmalarını talep ettikleri havacı komutanlar da, tüm sorumlular da çok büyük ihtimalle bu davadan yırttılar.
Rabia mitingleri çok önemli, bu duyarlılık çok olumlu ama aynı arkadaşların 1994’de üstelik kendi Hava Kuvvetlerimiz tarafından gerçekleştirilen bu katliama ve dosyanın göz göre göre 2014 senesinde zaman aşımına uğramasına neden sessiz kaldıklarını anlamak kolay değil.
Hem Kahire katliamına, hem Şırnak (1994) katliamına beraber karşı çıkmak çok mu zor?
Bu seçicilik beni rahatsız ettiği için Kahire katliamının kınanacağı, mutlaka da kınanması lazım, mitinglere katılma zorlaşıyor zira düzenleyicilerinin, yanlış düşünüyorsam Allah beni affetsin, katliamlar konusunda seçici davrandıklarına yönelik kuşkularım oluşuyor.
3- Geçen hafta Van’da 202 kilo eroin ele geçirildi. Bilgisayarımda senelerdir yakalanan eroin miktarlarına ilişkin bir özel dosyam var, bu konu benim adeta bir hobim, yakından izlemeye çalışıyorum.
Bir kilo eroinin Batı Avrupa’da fiyatı 100 bin ile 150 bin dolar arasında, kalitesine göre değişiyor; 202 kilo eroin demek, ortalama bir fiyat alıyorum, 30 milyon dolar demek.
Eroini taşıyan aracın sürücüsünün tutuklandığını öğreniyoruz, hep böyle oluyor ama bu eroinin sahibi kim, kamyon ya da TIR kimin, 202 kilo eroin hangi sınır kapısından ve nasıl Türkiye’ye girmiş, kimden geliyor, kime gidiyor, bu sınır kapılarının sorumluları kimler, yakalanan eroinin tümü ne yapılıyor, bu dosyaların sonucu ne oluyor, basın bu konularda neden fikr-i takip yap(a)mıyor, bu temel konuları asla öğrenemiyoruz.
Neden?
Bu haftaki çok sayıda konu içinden üçünü seçip okurlara görüşlerimi sundum bugün.