BİR
Süleymaniye Camii…
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirildi.
İnşa gayesi imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermekti.
Camii ve külliyesinin tamamlanması 7 yılı geçmişti.
Bu süre biraz da aceleci bir ruha sahip Kanuni’nin canını hayli sıktı.
Neden bir türlü açılamadığını anlamamıştı Kanuni.
Bir diğer yandan, dört bir taraftan dedikodular yağmaya başlamıştı.
Söylendiğine göre Koca Sinan işleri boşlamış, inşaatın içinde nargile tüttürmekteydi.
Durumu yerinde gözlemlemek isteyen Kanuni bir ikindi vakti Süleymaniyeye gitti.
O muhteşem yapının içinde Koca Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini fokurdatmaktaydı.
Hünkar gözlerine inanamadı. Tüm haşmetiyle, o davudî sesiyle “Bu ne iştir Mimarbaşı?” diye seslendi.
Hünkarın haykırışının yankısı henüz bitmemişti ki, gözü nargileye ilişti. Tömbeki yoktu, Sinan’ın fokurdattığı suydu.
Usta Mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.
Sadece yüzlerce metrekarelik mekanın her bir köşesine, en iyi şekilde sesi yaymayı başarmakla kalmamıştı, yüzlerce yıl sonra bile halen kullanılan bir mimarlık tekniğini de geliştirmişti.
***
İKİ
Muazzam bir zekâya sahip, tarihin en büyük mimarlarının başında gelen Koca Sinan’ın saygınlığını, bu haklı şöhretini çekemeyen dönemin mimarları onu zaman zaman Kanuni’ye şikayet ederler, “Bize imkan verirseniz biz de yaparız onun yaptıklarını” derler.
Sultan bu dedikodulardan, çekememezliklerden sıkılıp Sinan da dahil olmak üzere tüm mimarları huzuruna toplar.
Önlerine üç bilye koyar ve “Bunları üst üste koyun bakalım” buyurur.
Mimarlar çaresizdir, ne yapsalar da bilyeler üst üste durmaz.
Sonunda Kanuni, Sinan’dan ister aynı şeyi.
Sinan sakindir, bir yüzüğünü çıkarır ve yere koyar.
Üstüne bir bilye…
Üstüne bir yüzük daha…
Üstüne bir bilye daha…
Yüzükler üst üstedir.
Bunu görünce mimarlar, “Bunu biz de yapardık sultanım” derler.
Kanuni onları şu sözlerle susturur: “Marifet ilk yapabilmekte, taklit değil asıl olabilmekte”.
***
Türkiye yine zorlu bir kavşağa giriyor. Dünyanın dengelerinin değiştiği, sınırların ve haritaların değişmeye namzet olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Fırtınalı denizde bir gemiyiz, geminin sağında, solunda, üst katında ya da alt katında; ama her neresinde olursak olalım aynı gemideyiz.
Geminin kaptanını sevmeyenler, beğenmeyenler olabilir. Ama böyle zamanlarda birlik olmayanın, dahası birliği bozanın ya aklından zorunun olması ya da geminin batması gibi bir derdinin olmaması, arkada başka bir gemide bekleniyor olması gerekir.
Kaptanın her manevrasında “Ama dün sağa kırmıştın. Bugün niye sola kırıyorsun” diyerek eleştirmek; her hareketinde niyet okuyuculuğu, felaket tellallığı hatta komplo teorisyenliği yapmak iyilik değil, kötülüktür.
Bir tane ülkemiz var. Dünyanın her dara düşeni bize sığınsa da, bizim sığınacak kimsemiz, hiçbir yerimiz yok.
***
Ezcümle;
Bir görevi birine teslim ettiysen; onun her adımını, her icraatını eleştirmezsin. Yaptıklarının sonuçlarını beklersin.
Dümeni birine teslim ettiysen hangi yoldan gittiğine karışmazsın, gemiyi limana salimen getirip getirmediğine bakarsın.
Yönetmek zordur, yöneteni eleştirmek kolaydır.
Karar vermek zordur, kararları beğenmemek kolaydır.
Uzaktan bakmayla her şeyi anladığını, her konuyu da bildiğini zannedenler, yaptıklarıyla dünya tarihine geçenlerin yaptığını da nargile fokurdatmak zannederler.
***
Sevdiğim Sözler
Sabır, boyun eğmek değil, mücadele etmektir.
Hz. Ömer (R.A)