Prof. Celal Şengör’ü tanıyorsunuz... Deprem döneminde sık sık televizyonlara çıkar, “irkiltici” açıklamalar yapardı.
Şuna benzer şeyler söylerdi: “Deprem değil, gericilik yıkar. Bilimden saparsanız, doğru dürüst evler inşa etmezseniz depremden zarar görürsünüz.”
Kafamıza kafamıza indirirdi yani...
Ne cahilliğimizi bırakırdı, ne ilkelliğimizi, ne de geriliğimizi...
Deprem gerçeğiyle yaşamamız gerektiğini söyleyen Rasathane Müdürü profesör de buna benzer laflar ederdi. Sert sözcüklere başvurmadığı için sevimli gelirdi bize söyledikleri. Rahmetli Işıkara’dan söz ediyorum. O yaşta magazincilerin eline düşmüş, bir de “yılın en seksi erkeği” payesini taşımak zorunda bırakılmıştı garibim...
Celal Şengör ilginç bir bilim adamı... “Bilim adamı” ifadesini özellikle kullandım. Konuşurken öyle bir “bilim” deyişi var ki, sözcük onunla kaimmiş gibi... Bir kalabalığın ortasına bırakın, “Bunlardan hangisi bilim adamı?” diye sorun, bütün parmaklar onu gösterecektir. Bilim adamı kimliği bir insana bu kadar mı yakışır!
Şengör, siyaseti çok seviyor...
Bu konuda da “irkiltici” açıklamaları var.
Darbeleri çok “değerli” ve “gerekli” buluyor mesela. Darbeler eliyle ilerlediğimizi ve geçmişin karanlıklarından kurtulduğumuzu söylüyor. Aynı zamanda açık sözlü bir bilim adamı... İçindeki Jakobeni gizlemiyor. “Budur” diyor. “İrkiltici” şeyler söylese de, açık sözlülüğü onu sevimli kılıyor
Dün bir kitap ekinde, kendisiyle yapılmış bir söyleşi okudum.
Bir kitap yayınlamış, o vesileyle konuşuyorlar.
Kitabın ismi, (ne olabilir?”), elbette “Bilgiyle Sohbet.”
Ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar okuduğum en delikanlı, en mert, en dolambaçsız konuşmaydı.
Kafadan “bilim” diye giriyor... “Bilgi”nin öneminden söz ediyor... Harika ve değerli şeyler söylüyor... “Bilgi”nin niçin vazgeçilmez olduğuna inandırıyor. Vs...
Bol bol da spekülasyon yapıyor tabii... Harika ve değerli açıklamalarını iyice tadından yenmez hale getiriyor.
Rahatsız oluyorsunuz ama kızamıyorsunuz.
Çünkü, “dobra” bir adam var karşınızda.
Karnından konuşmuyor, “filancalar rahatsız olur” düşüncesiyle araya tevil cümleleri serpiştirmiyor, eyyam yapmıyor. Öyle inanıyor, öyle söylüyor...
Dinin, tepeden inme kurallar getirdiğini söylüyor mesela. Doğru söylüyor esasında... “Tepeden inme kurallar”ın aynı zamanda“demokrasiyle diktatörlük arasındaki temel ayrışmaya işaret ettiği” sonucuna nasıl vardığını bilmiyorum ama söyledikleri oldukça renkli:
Tanrıların “kaprisli bir dünya” önerdiği, Türkiye’nin “kravat takmış bir Afganistan” olduğu, eğitilmiş insanların her işin üstesinden gelebileceği, eğitimsiz bir dünyanın tasavvur edilemeyeceği, Osmanlı’nın sadece günü kurtardığı, dinin hiç de gerekli olmadığı, şizofrenik kafalara her zaman ihtiyaç duyulduğu, siyasetçilerin aile dahi yönetmemesi gerektiği, vs...
Şengör, siyaset kurumuna “asalak” muamelesi yapıyor:
Ülkeyi, “aile dahi yönetmemesi gereken” siyasetçilerin eline teslim etmemeli... Yönetim çağdaş, yüzünü batıya dönmüş, eğitimli, bilimsel bilginin önemine inanan “kadrolara” bırakılmalı. Motamot böyle demiyor ama daha önce söylediklerinden ve bu röportajda “temenni” sadedinde dile getirdiklerinden çıkan sonuç bu.
Uzattığımın farkındayım. Sadede geliyorum:
Nedendir bilmem, Celal Şengör’ü okurken, bir an Mehmet Altan’ı dinliyormuşum duygusuna kapıldım. “İkisinin söyledikleri arasında bir bağlantı kur” deseler, kuramam. Şu an kuramam en azından... İkisi arasında bir bağlantı olmasa da, bir“benzerlik” var.
Mehmet Altan daha sofistike konuşuyor, araya tevil yolları döşüyor, görünüşte “bilimsel bilgiyi” fetişleştirmiyor ama bir kesimin (sosyolojik bir kesimin) “geriliği ve ilkelliği” konusunda söyledikleri, Celal Şengör’ün söylediklerinden farklı değil.
Celal Şengör “Türkiye Kravat takmış Afganistan’dır” diyor.
Mehmet Altan bunu “zenginleşmemize rağmen Yunanistan’ın gelişmişlik düzeyini yakalayamadık” cümlesiyle ifade ediyor.
Celal Şengör dobra...
Mehmet Altan sinik...
Kaderin garip cilvesine bakın ki, “Siyaseti cami ve kışladan çıkarmalıyız” dediği halde “cami”yle simgelenen dini bir oluşumun“siyaseti tedip” çabalarına destek veren Mehmet Altan’ı “demokrat adam, en dürüst liberal” diye alkışlıyoruz, içi dışı bir olan ve kendi içinde tutarlı Celal Şengör’e ise “darbeci, kötü adam” diyoruz.