Geçen Cuma, Dünya Yetimler Günüydü. İHH’nın 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı’na teklifi üzerine oy birliğiyle kabul edildi. 2014’ten bu yana “kutlanıyor”. Ramazan’ın 15’i yetim farkındalık günü artık.
Düşünsenize, anne veya babasını yahut ikisini birden kaybetmiş, bazı hallerde tamamen korumasız kalmış bu emanet çocuklar, neredeler, ne haldeler, adı-sanı belli bir günde, gündemin bir maddesi olarak “mecburen” hatırlanıp gereği yapılacak artık!
Dini-vicdani ve bitmez bir ödevin, yıl içinde günlerden bir güne sabitlenmiş olmasının insanı üzen, insana güveni sarsan bir tarafı var elbette. Hele de “yetimler” konusunda Kuranı Kerim’de defalarca “uyarılan”, öksüz ve yetim bir Peygamberin ümmeti olan Müslümanlar söz konusu olduğunda.
Yazık ki buna bile ihtiyaç duyulacak bir vasatta İslam dünyası. Bir yanımız gaflet, bir yanımız yoksunluk içinde.
Böyle olmasa Müslüman coğrafyalar savaş, işgal, açlık, kıtlık, salgın hastalıklar nedeniyle yetim çocuklarla doluyken Suudi Arabistan, BAE gibi zengin devletler kıymetli emanetlere sahip çıkmak yerine taht derdine düşüp milyon dolarlık silah anlaşmalarına imza atar mıydı? Daha geçen ay İHH ile birlikte Reyhanlı’da 990 Suriyeli yetim çocuk için büyük bir kompleks açan Katar sivil toplum kuruluşu RAF’ı “terörist örgüt” listesine alır mıydı?
***
Rakamlar korkunç. 7 milyar nüfuslu dünyanın 2.2 milyarı çocuk. Bu çocukların 143 ila 210 milyonu ise yetim!
Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu yetim çocuklar coğrafyası.
İşgal, savaş, kronik yoksulluk, afetler, AİDS gibi ölümcül hastalıklar yetimlik sebebi ve ne sebepler ortadan kalkıyor, ne yetim sayısı azalıyor.
Nitekim UNICEF’in verilerine göre ABD işgalinden itibaren Irak’ta yetim sayısı 4 ila 5 milyon arasında dehşet verici bir rakama ulaşmış.
Vekâlet savaşlarının sürdüğü Suriye’de 300 binden fazla insan hayatını kaybederken 600 binden fazla çocuk da başkalarının savaşı yüzünden yetim kalmış. Sayının daha da artacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.
Binlerden, yüzbinlerden, milyonlardan bahsediyoruz. Biliyoruz ki rakamın büyümesi her çocuğun tek başına yaşadığı o derin acıyı ve bitmeyen yoksunluk duygusunu azaltmıyor.
Ve yine biliyoruz ki tek dertleri, kederleri değil. Kimsesizlik, korumasızlık onları her türlü suiistimale ve tehdide açık bırakıyor. İnsan kaçakçılığı, organ ve fuhuş mafyası, dilenci çeteleri, çocuk askerlik, çocuk işçiliği, misyoner örgütler, madde bağımlılığı, suç örgütleri… yetimlerin etrafında akbaba gibi dolanmakta.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 1987-2007 yılları arasında organ mafyasının kaçırdığı çocuk sayısı 1 milyon! Kaçakçılarda insaf, ihraç şartlarında hijyen olmadığı düşünüldüğünde bu ameliyatların sadece organ değil can kaybıyla sonuçlandığını tahmin etmek de hiç zor değil.
UNİCEF’e göre 300 bin üzerinde çocuğun eline silah verilmiş durumda. Yetimler yine en kolay av.
AİDS nedeniyle yetim kalan çocukların 15 milyonu Sahra Altında yaşıyor. Anne babasını bu nedenle kaybetmiş çocukların 2.3 milyonu da AİDS hastası. Hasta olmayanlarınsa ne hayat şartları iyi, ne yaşama isteği yüksek. Uganda’da yapılan bir çalışmaya göre AİDS yetimlerinin yüzde 12’si ölmek istiyor.
***
Bilmeye bile katlanamadığımız bu gerçekler küçücük bedenlerin, ömrünün başındaki çocukların maruz kaldığı gerçekler. Ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar yetimler, geride kalanlara, bizlere emanet. En yakınımızdakinden başlayarak onlara sahip çıkmak vazifemiz. Dinen ve vicdanen vebali ağır olmalı.
Şükür ki Türkiye, devlet ve toplum olarak insani yardım konusunda hep duyarlı oldu. Ama “biz sıramızı savdık” denebilecek bir durum değil bu. Geçen hafta açılan Yetim Vakfı’na, İHH başta olmak üzere pek çok STK’nın ve vakfın yetimler için hazırladığı projelere, organizasyonlara katılarak emanetlere sahip çıkmak mümkün. Güvenlikleri, eğitimleri, barınmaları, bayramlıkları karşılanmayı bekliyor. Hiçbir şey yapamasanız da “bayramlık” yazıp 3072’ye gönderin, bir çocuğun bayramlığında tuzunuz olsun.