Şartlar ne olursa olsun sonucu, “insan” belirler.
En çarpıcı örnek Kurtuluş Savaşı’dır.
Milletimizin kahramanlığı, iman gücü ile birleşince, dünyayı şaşırtan bir sonuç ortaya çıktı.
Bu çarpıcı zaferin sırrı, bütün farklılıklarımızı unutarak “tek vücut” olabilmemizde saklıdır.
Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.
Beraberliği sürdürmek için küçük fedakârlıklara katlanmayan, ayrılıktan sonra büyük acılara katlanmak zorunda kalır.
Toplumun çekirdeği olan “aile”de de böyle.
Eşler, “kolay”ı seçip ayrılmakta ama sonrası, bilgisayarı resetleyip yeni bir program yüklemek kadar kolay olmamaktadır.
Gücümüz birliğimizdir
Bütünlüğümüzü muhafaza edebildiğimiz zaman neler başarabileceğimizi İstiklal mücadelemizde yakinen gören yedi düvel, sonraki dönemde hep bu “güç kaynağı”mızı hedef aldı.
Nitekim “Batılı” olma adına, Millî Mücadeleye can veren “millet ruhu”, devlet dizaynında dışlandı.
Daha da vahimi, devlet; milletin değerlerini asıl tehdit gören bir paranoya üzerine bina edildi.
Birlik ve beraberliğin dibine bundan daha büyük bir dinamit konabilir mi?
Asker artık, hâlâ gözü Anadolu’da olan düşmanla değil, milletin değerleriyle savaşıyordu.
“Yeni millet” dizaynı
Devlet, “Türk Milleti”ni oluşturan bütün değerleri yok ederek, “yeni bir millet” oluşturmak için ülkenin en değerli yıllarını heba etti.
TSK, siyaset, yargı, medya, üniversiteler başta olmak üzere, kamu-özel demeden; bütün etkin noktalara, o “yeni millet”in prototipleri yerleştirildi.
Bugün “devleti kuran parti” olmakla övünen CHP, sadece bu “yeni tip” seçkin kesime yönelik bir siyaset stratejisi oluşturdu.
“Yüzde 25’i geçemedi” diye eleştirdiğimiz CHP, aslında bilinçli bir yöntem izliyordu.
İktidar olup, milletin bitmeyen dertleriyle uğraşmaktansa, kim “iktidar” olursa olsun, devlette değişmeyen “muktedir” CHP oldu.
Üstelik bu muktedirler, bütün kritik süreçlerde, milletin yanında değil, millete darbe vuranların yanında yer aldı.
Devlet milletiyle barıştı
Öte yandan millet, kendi devletine sahip çıkmak istedikçe “darbe” yedi ama “İnadına demokrasi” diyerek her darbeyi “sandık”lara gömdü.
Devleti yıllarca gasp eden o elitler (!), artık devletten uzaklaştı.
Ama ne gariptir ki, devlet; milleti ile bütünleştikçe iyot gibi açığa çıkanlar, “Toplum ayrıştırılıyor” diye feryat ediyor.
***
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz.
Sürekli dile getiriyorum, biz terör örgütleri ile değil, yedi düvelle savaşıyoruz.
Hiç önemli değil, Mehmetçik yine görevini yerine getirecektir.
Ama Zeytin Dalı’nın nihaî hedefine ulaşması için Suriye dışındaki “cephe”lerde de başarılı olmamız gerekir.
Batı’dan gelen kirli taarruzlara karşı koymak, milli görevimiz ve şehitlerimize olan borcumuzdur.
Bu bir seferberliktir
Zeytin Dalı Harekatı, terörle mücadelenin ulusal seferberliğe dönüşmüş halidir.
Bu seferberliği devlet planlar ve yürütür. Geriye kalanların görevi destek vermektir.
Bu, ortada tartışılacak bir konu değildir. Bir fikri olan gider; ilgililere söyler.
TSK ne yapacağını, ortada konuşulanlara göre belirlemez.
Bir “siyasi müflis” olan Kılıçdaroğlu, parti içinde de iyice köşeye sıkışmıştır.
Tek çıkış yolu “kaos”tur.
Çünkü huzurlu bir Türkiye, yolun sonuna gelen Kılıçdaroğlu için “kabus” demektir.
Böyle birine devlet sırrı emanet edilemez.
Devlet, HDP ile paylaşmayı sakıncalı bulduğu hiçbir ayrıntıyı, TSK’nın müttefikine “Terörist” diyen CHP’ye vermemelidir.
“Türkiye’yi, birlikte sallayanları” devlet de birlikte değerlendirmeli, CHP’ye de, HDP angajmanlarını uygulamalıdır.