Türkiye, 12 Mart 1971 Muhtırası’nı yediğinde lise öğrencisiydim, tek vukuatım, üzerimde kimlik olmadığı için kısa süreli bir gözaltı, Allah rahmet eylesin, yatılı okulumun müdürü Temel Özten’in hızlı müdahalesiyle kurtulmaktı. Devlet ‘68 kuşağının üzerine gidiyordu ve biz ‘78’lilere sıranın, 12 Eylül 1980Darbesi ile geleceğini henüz bilmiyorduk.
Faruk Gürlerismi o dönemde hayatımıza girdi, bir yıl yaptığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 1973 yılında gerçekleşecek Cumhurbaşkanı Seçimi nedeniyle istifa edip kontenjan senatörü olmuş sert görünümlü bir general... Asker, 27 Mayıs Darbesi’nin komutanı Cemal Gürsel ve devamcısı Cevdet Sunay ile ele geçirdiği Çankaya’yı sivillere bırakmama kararındaydı. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, bu baskıya direndiler, bu direnişin perde arkasında, 12 Mart’ın ünlü 1. Ordu ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’ün “Eğer Gürler seçilirse ordumla gelir Ankara’yı basarım” mesajını Demirel’e ulaştırmasının olduğunu sonradan öğrenecektik... Meğer, bu ülkenin “sol” kimlik taşıyan tüm aydın ve siyasetçilerinin üzerinde Ziverbey Köşkü işkencelerinde tepinen Türün, Gürler’i de “solcu” biliyormuş!..
Gürler,subayların Meclis kulislerinde milletvekillerine uyguladıkları “adam adamamarkaja”rağmen seçilemedi, yerine, emekli oramiral Fahri Korutürk geldi.
Halim-selim iyi bir adamdı rahmetli, onun da, 12 Eylül Darbesi’ni önceden bildiğini, hatta, Kenan Evren’e “askeri harekat için uygun mevsim” önerilerinde bulunduğunu sonradan öğrendik...
2000’li yıllara geldiğimizde memleket merhum Turgut Özal sayesinde hayli değişmişti, 28 Şubat’ın güçlü generali Çevik Bir “başkanlık sistemine geçelim, ben de başkan olayım” diye ortaya çıktı, Rumeli İşadamları Derneği’nde yaptığı basın toplantısında meslektaşların sorularını “Faruk Gürler stili” yanıtlayınca siyasi yaşamı başlamadan bitti, ama, “sistem” Çankaya’ya Ahmet Necdet Sezer gibi vesayetin sivil kanadından gelen bir ismi koymayı da başardı...
Biliniz ki, her askeri müdahale, Çankaya’ya, bir şekilde kendi adamını çıkarmıştır.Bugün, R. Tayyip Erdoğan’ın halk oyuyla oraya çıkmasını engellemeye çalışırken, Sezer’i “idol” haline getirenler, bünyelerine sinmiş vesayetçi-faşist yapıyı sergilemektedirler. Aynı insanların, halk oyuyla yapılacak bir Çankaya seçimine “şüphe” ile bakmalarını ise ilerinin medya ve siyaset araştırmacılarına bırakıyorum, demokrasi açısından sözün bittiği yerdir.
Çankaya: Kontrol kulesi
Doğrudur, Çankaya, oligarşik vesayet sisteminin kontrol kulesi olarak değerlendirilmiştir, bu nedenle, 12. Cumhurbaşkanı’nın halk oyuyla seçilmesi tarihi önemdedir.
Öyle ki, “vesayet”, Kurtuluş Savaşı’nın, eski ittihatçı Galip Hoca’sı Celal Bayar’a bile tahammül edememiş, Turgut Özal’a alışamamış, askeri darbelerle gidip-gelen Süleyman Demirel’i 28 Şubat’ın tepe aktörü yapabilmiştir. Abdullah Gül’ün o makama ne tür bir kriz sonrasında geldiğini hepimiz biliyoruz.
Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evrenve Ahmet Necdet Sezer, taşıdıkları vesayet kimliklerinden sıyrılıp halkın önüne çıksalardı, kaç oy alabilirlerdi sanıyorsunuz, canlı örneği meselenin zorluğunu baştan görüp çekilen Çevik Bir’dir.
Bir başka örnek de Evren’in talimatıyla kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi ile 1983 seçiminde Turgut Özal’ın ANAP’ı karşısında hezimet yaşamış emekli general Turgut Sunalp’tir.
Millet büyüktür, 12 Eylül’ün hesabını, Evren ve Şahinkaya’yı müebbete mahkum eden son mahkeme kararıyla değil, 6 Kasım 1983 seçiminde sormuştur.Tıpkı, 2007 Cumhurbaşkanı Seçimi’nde gelen o e-muhtıranın hesabını 22 Temmuz 2007 Seçimi’nde sorduğu gibi...
Demokrasinin keyif günü
Bu ülkenin, ne tür bir vesayet rejiminden bugünlere geldiğini iyi anlamak için, Halil Şıvgın’a, merhum Özal ile birlikte ziyaret ettikleri dönemin Milli Güvenlik Genel Sekreteri Sedat Güneral’le yaptıkları toplantıyı bir sorun. Güneral Paşa, Evren’in “kerhen” başbakanlığını kabul ettiği Özal’a, “sen” hitabıyla “seçim beyannamende yazdığın hiçbir kanunu çıkaramazsın” demiş, Özal’dan da “o zaman emaneti millete geri verelim, Ulusu da başbakanlığa devam etsin” restini görmüştü.
Türkiye’nin bugünlere ulaşan “sivilleşme” öyküsü o rest ile başladı.
Neden anlatıyorum? 10 Ağustos’ta sandık başına gidin. Kime oy verdiğiniz hiç önemli değil, bir demokrasinin onurlu vatandaşları olmanın keyfini çıkarmak için gidin ve oyunuzu kullanın...
Bugünlere kolay gelmedik...