Önce bir NOT:
Edirnekapı’dan Balat’a doğru giderken, orada eski İstanbul’un yoksul bir köşesinde Kariye Kilisesi varmış.. İstanbul’un Fethi’nden sonra bir çok ‘mâbed’ler, cemaatsiz kalınca, bu mekânlar harabeye dönüşmesin diye, ‘mescid’, yani, inşa ediliş maksadına uygun olarak yine ‘mâbed’ olarak kullanılmaya başlanmıştı. Yoksa, Müslümanlar, mâbedlerini yapamayacak durumda değillerdi. Buna, dünyanın en güzel ‘mimarî eserler’i olan mescidlerimiz birer örnektir.
Ayrıca, İslâm, bilhassa da özü itibariyle ‘ilahî vahy’e dayanan dinlerin mâbedlerine, Sinagog ve Kilise’lere saygı gösterilmesini emretmiştir ve İslâm kültür ve medeniyet tarihinin sahifeleri bu yolda da ilginç örneklerle doludur.
Başkalarının, ele geçirdikleri İslâm mâbedlerinde hangi ahlâksızlıkları sergiledikleri bilinmiyor değil.. Ama, biz Müslümanız; hareketlerimiz, tavırlarımız, tepkilerimiz inancımıza göre şekillenmek zorundadır.
Bu mâbedleri müzeye çevirmek, materyalist-laik kafaların ahmakça tasavvurlarından kaynaklanıyordu ve, ‘Bu mâbedlerde yapılan ibadetler, geri kalmış toplumların uydurmalarıdır..’ gibi hezeyanlarla bu mekânları müzeye çevirmişlerdi.
*
Bugün (30 Ekim Cuma Namazı’yla birlikte) Bizans’tan kalma o Kariye mâbedi de, Ayasofya’dan sonra, şimdi yeniden mâbed özelliğine kavuşmakta olup, Kariye Camii, Müslümanların gelecek nesillerinin uyanık bekçiliğine tevdi olunmaktadır. İslâm Milleti'ne hayırlı olsun.
*
**
Gelelim asıl konumuza..
Dün Trump , bugün Macron.. Yarın bir başkası..
Evet, Fransız halkı, bizim kültürümüzde neredeyse bütün Avrupalıları temsil eden bir halk olarak algılanmıştır, asırlarca.. Onlara kısaca, ‘frenk’ denilirdi, asırlarca..
Karacoğlan, hangi küfür diyarına kadar gittiyse, oraları toptan Frengistan diye anar.
‘İndim seyreyledim, Frengistan’ı,
lleri var, bizim ile benzemez
Levn tutmuş goncaları açılmış
Dilleri var bizim dile benzemez
Akılları yoktur, küfre uyarlar
İmanları yoktur, cana kıyarlar,
Kara domuz etini yiyerler
Dinleri var, bizim dine benzemez..’
*
Karacoğlan’ın bu anlattıklarının ötesinde, bizim toplumuza hele de Lâle Devri denilen eğlenceler çağında ârız olan bir hastalık vardır, ‘frengi’ diye anılır. Avrupalıların tabâbet dilinde ‘syphilis’ denilen bu illet, geldiği yeri gösteren bir isimlendirmeyle anılmıştır: Frengi..
Yeni nesiller işbu ‘Frengî’ hastalığın ne büyük sosyal yıkımlara sebeb olduğunu anlamazlar şimdi.. Hattâ, cüzzamdan bile beter sayılırdı. Çünkü, Cüzzam da nihayet, bir bulaşıcı hastalık idi, ama, bulaşmasında frengi’nin ve gonorrhée’nin bulaşma yolları gibi ahlâksızlık ilişkileri çok etkin değildi..
Bu korkunç illet, kadın-erkek münasebetlerinin ahlâksızlık boyutlarını göstermek için ‘frengi’ diye anılmış, kadîm zamanımıda.. Yani, böylece, ‘frengi’ hastalığının ahlâksız ilişkilerden kaynaklandığı anlatılmış, zımnen ve Müslüman aileler, böyle bir rahatsızlığa duçâr olduklarında kendilerini gizlemek zorunda kalmışlar ve de Müslüman toplum nazarında dışlanmışlar.. Ki, hem ‘Gonorrhée’, hem de ‘Frengi’, her ikisi de ahlâksız ilişkilerin kaçınılmaz sonucu olarak Avrupa halklarını da asırlarca mahv’u perişan etmiş..
Bu asırda aynı ahlâksız ilişkilerin başka şekilde tezahürleri ortada..
‘Frengistan’dan bize gelen saçmalıkların başında yer alan bir takım ideolojilerin toplumumuza ‘kurtarıcı fikir’ gibi sunulduğunu da gördük.. Hele de, son 150-200 yılımız boyunca, Müslüman toplumlar, bu ideolojik frengî’lerin tasallutuna mâruz kaldı.
*
Şimdi.. Mösyö Macron, ‘Marie Le Pen’ isimli ırkçı ‘madam’dan kıl payı kazandığı başkanlığı 2022’de yapılacak seçimde kurtarmak istediğinden, onun elindeki argümanları almaya çalışıyor, bazı siyasî gözlemcilere göre..
Ve böyle bir hengâmede, Hz. Peygamber (S)’e hakaretler içeren karikatürlerin gösterilmemesi ihtarlarına aldırmayan bir -sözde- öğretmenin, o alçaklığı irtikap ettikten hemen sonra, -Çeçenya’lı bir Rus vatandaşı olan müslüman isimli genç tarafından-, kafası kesilerek katledildiği dünyaya açıklanıyor. Ve polis de hemen o anda orada o kaatil zanlısını öldürüyor.
Görüntü var mı, yok!. Hiçbir belge yok..
*
Ve amma bütün Fransa ayağa kaldırılıyor..
*
Hele, 11 Eylûl 2001’de Amerika’nın kendi içgüvenlik mes’elelerinden kaynaklandığı açık olan İkiz Kuleler’in yıkılması ve Pentagon’a saldırılması üzerinden henüz 6 saat geçmemişken, vurularak düşürülen uçaklarda, ölen 400’ü aşkın insanın içinde, Müslüman ismi taşıyan 19-20 kişi vardı diye hemen onları bu saldırıların tertip edicisi olarak göstermişlerdi. Bu, Amerikan propaganda merkezlerinin büyük başarısıydı, kendilerince.. Çünkü, kapitalist emperyalizm, komünist emperyalizmi bertaraf ettikten sonra kendisine yeni bir ‘Soğuk Savaş’ icad etmek zorundaydı.
Bunun için İslâm ve Müslüman coğrafyaları üzerinde bir gulyabanî, bir heyulâ oluşturulması gerekliydi.
Ve hristiyan toplumların bilgisiz kitleleri, medya imparatorluğu aracılığıyla dünyaya sunulan bütün o yalanları yutmuşlardı.
Unutmayalım, Trump da 4 sene öncelerde ‘İslâm Düşmanlığı’ nutuklarıyla sivrilivermişti Amerikan toplumunda..
Şimdi, Macron Fransası, o ‘İslâmophobia salgını’nı sürdürmek istiyor..
*
Biz, onların biz Müslümanları çekmek istedikleri alanlara çekilmeden, her tepki ve tavrımızı sergilemek için, şeytanlığın, firavunluğun öncüleri olan bu ‘gâvur’lar karşısında neler yapabiliriz?
Önce birkaç noktaya değinilmesi gerekir.
Biz sadece Hz. Peygamber’e değil, hiç bir peygambere hakaret etmeyiz, ettirmeyiz, ve bu, bizim şahsî meziyetimiz değil, inancımızın asaletindendir.
Hatırlayalım, 1987 yılında Hz. İsâ aleyhiselâm’a ağır hakaretlerde bulunan ‘Günaha Son Çağrı’ isimli bir film üzerine, merhûm Rûhullah Khomeynî, bu filmin seyredilmesinin haram olduğuna fetva verdiği zaman, Hristiyan dünya şaşırmıştı, ‘Müslümanları niye ilgilendiriyor ki?..’ diye..
*
İkinci nokta da şu ki, Kur’an-ı Kerîm’in Hz. İbrahim, Hz. İsâ ve Hz Meryem hakkındaki övgülerini sevinçle beyan eden Vatikan çevreleri ve hassaten, Papa cenapları, sizden adalet beklemiyoruz da; bu alçakça saldırıya karşı kendi bağlılarına bir bildiriyle olsun, birkaç insanî itiraz geliştiremez miydi?
*
Bir diğer nokta..
O sözkonusu derginin alçakça karikatürlerini öteden beri görüyorum..
Hz. İsâ ve Hz. Meryem için de o kadar çirkin karikatürler çiziyorlar ki.. 5 yıl önce o dergiye ilk saldırı yapıldığında, doğrusu, bir kısım Hristiyanların da kanına dokunduğundan, ‘ifade hürriyeti’ni böyle harekete geçirmiş olmasınlar diye düşünmüştüm..
Ama, bu derginin bugüne kadar Yahudiliği hedef alan hiçbir karikatürünün görmedim..
Bu bir şey ifade etmiyor mu?
*
Macron, bugün, ‘Medeniyetler Çatışması’ fikrinin esiri bir Haçlı Şövalyesi konumunda.. Kendisinin bir fikri var mı, yok mu, bilmiyorum. Çünkü o sadece ekonomiden anlıyor diye seçilmişti.
Şimdi ise karşımıza ‘ifade hürriyeti’nin yılmaz savunucusu olarak karşımıza çıkıyor.
Eğer, onun savunduğu bu namussuzluklar, alçaklıklar ‘ifade hürriyeti’ ise, başlarına boşaltsınlar o pislik dolu kovalarını..
*
Mösyö Macron’a göre, ‘ifade hürriyeti’ üniversal bir gerçek imiş..
Ama, Fransa’yı birileri müstahkem bir kale gibi görüp oradan dünyanın başka yerlerindeki insanlara, toplumlara hakaret edecekse ve bunun adına da Macron, ifade hüriyeti’nin savunulması diyorsa..
*
Mösyö Macron, senin ‘fetiş’leştirdiğin ‘ifade hürriyeti’ anlayışın o kadar genişse, bir başkası da kendisine savaş açıldığını düşünüp, düşmanına dünyayı dar edecek şekilde kendisini ifade etmek isteyecektir.
‘Fransa’nın rûhunda, başkalarına ne düşündüğümüzü söyleme kararlılığımız vardır..’ gibi parlak cümleler kuruyorsun.. O halde, frengi’li ideolojik değerlerinin bedelini, iki milyardan fazla Müslüman da size ödetmek isteyecektir. Bu alçaklıkları ‘ifade hürriyeti’ diye kutsama çabaların mutlaka karşılığını bulacaktır. Mâdem ki, topyekûn bir savaş açtın, neticesinde katlanacaksın..
Ve unutma ki, bizim Müslüman toplumlarımızın içinden, son 100 yıl boyunca nice ‘yerli Macron’lar da geldi, geçti; yerlerinde yeller esiyor şimdi..
Senin de âkıbetin öyle olacaktır.
*
Bizden hatırlatması..
*