Son KHK ‘yla ilgili “Kaygı verici” açıklaması yapan Abdullah Gül’e yanıt veren Erdoğan, “…Hayırdır, bir anda bu iştiyak, bu heves, bu hız, bu tepkisellik nereden çıktı?..” diye sordu.. Bu soru üzerine, hükümete yakın medyada neredeyse hiç açılmayan o arşivler teker teker açılmaya başlandı.. Hangi kritik hadiseler karşısında sessiz kalmış, hangi olaylara tepki vermiş, yol arkadaşını hangi hallerde yalnız bırakmış, o başlıklar döküldü ortaya..Gezi, Mısır, Twitter, Mit Tırları, Can Dündar, NATO skandalı ve daha pek çok mesele yeniden, yeniden tartışılıyor.. Hem de o günlerde olmadığı gibi sansürsüzce.. Evet itiraf etmek gerekir ki, Gül konusunda hükümete yakın medyada hep adı konmamış bir sansür vardı.. Hatırlayın Ahmet Sever’in kitabından öğrendik değil mi, Ruşen Çakır’ın hapse girmesini önlemiş meğer Gül.. Müdahale etmiş.. Hatta Sadullah Ergin üzerinden Zekeriya Öz’e operasyon yapmış.. İlaç için hükümete yakın medyada bir tane, “.. Salih Mirzabeyoğlu için bütün görev süren boyunca kullanmadığın yetkini Ruşen Çakır için mi kullandın?..” diye soracak bir kalem çıkmadı.. Peki ama neden?.. Gül’e yakın yazarlar, hiç ellerini korkak alıştırmadan Erdoğan’a sert sözlerle yüklenirken, Beştepe’ye yakın medyaya demediklerini bırakmazken, neden Gül’ü eleştiren tek satır yazı çıkmadı bu gazetelerde?.. Acaba bunun bir politika olduğunu mu düşündüler?.. Bir taraftan Erdoğan çok sert bir tutum alarak tavır koyarken, bir taraftan da müzakere kapısını kapatmamak için, diplomatik bir marj kalsın diye özellikle Gül’ün bazı konularda farklı mesajlar verdiğine mi inandılar acaba?.. Neyse, eğer bu vakte kadar öyleydiyse bile artık öyle olmadığı anlaşılıyor..
Gül AK Parti’nin kurucusu değil
Abdullah Gül ile AK Parti’yi birlikte anlatan her cümle, “..Kurucusu olduğu parti..” diye başlıyor.. Gül’ün siyasi hayatına baktığınız zaman, evet sahiden öyleymiş gibi algılanıyor değil mi?..Yani AK Parti, Gül’ün de kurucuları arasında olduğu bir partiymiş gibi.. Zira 2000’deki FP kongresinde ‘Yenilikçiler’in genel başkan adayı Gül olduğu için, 3 Kasım 2002’de AK Parti hareketinin ilk başbakanı olduğu için.. Ama değil.. Yani bu kötü bir şey diye demiyorum. Bir bilgidir naklettiğim.. AK Parti’nin 74 kişilik kurucu listesinde, Abdullah Gül yok.. Hatta aramayın boş yere Bülent Arınç da yok.. Soran olursa söyleyeyim, Abdüllatif Şener de yok.. ‘Partinin kurucularından’ ifadesi, teknik-hukuki bir kavram değil anlayacağınız.. ‘Ağır Abi’lerden anlamında öyle deniyordu bu isimler için.. Artık o ağırlıkları da yok..
Gül AK Parti’nin üyesi değil
Abdullah Gül ile AK Parti ilişkisine dair bir bilgi daha.. AK Parti’nin ilk başbakanı.. AK Parti sıralarından çıkmış ilk Cumhurbaşkanı.. “Görev sürem sona erdiğinde partimde siyasete devam edeceğim..” dediği parti AK Parti.. Fakat gelin görün ki Abdullah Gül, daha hâlâ AK Parti’ye üye olmuş değil.. Zaten partinin kuruluş yıl dönümü dahil hiçbir etkinliğine de katılmıyor.. Parti ile aralarındaki ilişki bakımından değerlendirecek olursak, Erdoğan’ın, 27 Ağustos 2014’ten, 16 Nisan 2016’ya kadar geçen süre içinde nasıl sabahlara kadar AK Parti’ye geri döneceği günün hayalini kurduğunu söylemeye gerek yok herhalde.. Şafak sayar gibi partisine döneceği günü saydı.. Peki ya Gül?.. 28 Ağustos 2014’ten beri partisine dönüşünün önünde hiçbir hukuki engel kalmamış olmasına rağmen, üye dahi olmadı.. Evet siyaset sadece parti rozetiyle yapılmaz.. Ama başka başka şeylere kızıp da partiye de tavır alınmaz.