Tarih: 31 Mayıs 2010.
Uluslararası yardım gemisi Mavi Marmara’nın, yine uluslararası sularda uğradığı İsrail baskını daha dün gibi aklımızda. 9 barış aktivisti İsrail askerlerince katledildi, 60 kişi yaralandı.
Türkiye, gerek toplumsal vicdanı gerekse resmi hükümet temsilcileri aracılığıyla İsrail Hükümetine “özür/tazminat/Gazze ablukasının kalkması” şartlarını deklare etmişti... Türkiye İsrail resmi ilişkileri en alt seviyeye indirgenmişti.
Tarih: 19 Ağustos 2016.
Türkiye/İsrail arasındaki protokol TBMM’den geçti. Ortaklaşa imzalanan metne baktığımızda bunun bir “yenilgi” veya “zafer” olarak lanse edilmesinden çok, “anlaşma” olarak görülmesi gerektiğiyle başlayalım... Şehitlerimizin yüksek hatırı ve taziye edebi çerçevesinde hepimizin konuşurken, yazarken itina etmesi gereken vicdani yükümüzü de hiç unutmadan... Abartılardan uzak, derde şifa olabilecek, vicdanları örseleyip incitmeyecek bir üslubumuz olmalı diye düşünüyorum.
Real politik denilen küresel ihtisas sahasıyla, gerçek insanların sade hayatı eşleşmeyebiliyor. Türkiye gibi bir jeopolitikte konumlanmış, coğrafi kaderi dünyanın en zorlu kavşağında yazılmış bir ülkedeyseniz hele... Real politik dediğimiz yönerge, kasırgalara muhataptır ve çok hızlı manevralara açık bir dış politikayla yüzyüzesinizdir. Bunun en güncel örneği Suriye meselesidir. Son beş yıl içerisinde o kadar farklı parametreler meseleye dahil olmuş, çatışma tarafları o kadar çok çeşitlenmiş, şaşırtıcı farklı ittifaklar yeni kırılgan sahalar çıkartmıştır ki, Türkiye, kendi çevresinde ve aslında iç güvenliğini de hedef alan bu karmaşada, hızlı ve yeni manevralar kurmak durumunda kalmıştır. 15 Temmuz işgal ve darbe saldırısından sonra Atlantik Birliği’ne alternatif olup olmayacağı tartışılan Avrasya atağı sözgelimi... Bahsettiğimiz reel diplomatik manevralardan sadece birisi... Bu durum; bizim NATO’dan çıktığımızın ifadesi değil, ama aynı zamanda bu bizim Suriye’deki krizin etkin öznelerinden olan Rusya’ya teslim oluşumuz manasında da değil...
Evvelki akşam TBMM’den geçen Türkiye/İsrail anlaşmasına da toptancı yüklemeler yapmadan bakabilmeliyiz.
1. Türkiye’nin öne sürdüğü ‘’özür’’ şartı gerçekleşmiştir.
2. Tazminat şartınınsa mezkur anlaşmayla kısmen karşılandığını söyleyebiliriz. Her ne kadar İsrail’in gerçekleştirdiği facia katliamını, tazminattan ibaret hale getirmeye dair açık tavrı göze batıyor olsa da... Metinde “ex gratia” olarak geçen ve tazminat hukukunda “hatır ödemesi” başlığında sayılan bir çözüm yolu tercih edilmiş olsa da... İsrail, tazminatı, yani bariz hatasını kabul etmiştir. Mağdur yakınları bu durumu kabul eder mi etmez mi bunu henüz bilmiyoruz. Ayrıca Türk vatandaşı olmayan mağdurlar farklı mahkemelerde haklarını aramaya devam edecekler mi bunu da bilmiyoruz. İkili anlaşmalarla gerçek kişilerin dava hakkı ortadan kaldırılabilir mi bunu da gelecek süreçte göreceğiz. Ama bu anlaşmayla İsrail, Mavi Marmara katliamındaki “objektif sorumluluğunu”, kabul etmiştir. Sonuç; İsrail’in suçunu kabul ettiğidir.
3. Gazze Ablukasının kalkmasına dair üçüncü şart, Türkiye İsrail restleşmesinin en zor kulvarıydı. Abluka ile Ambargo kavramları halen karıştırılıyor. Gazze ablukası kalkmamıştır. Yumuşatılan, hafifletilen şey Gazze’ye uygulanan ambargodur. Bizler, Filistin meselesine gönülden bağlı kimseler, Gazze’de iyileşmeye doğru giden bir yaprak kımıltısını bile canı gönülden destekleyen kişiler olarak elbette Gazze’ye ulaşacak en ufak bir insani yardıma bile medyunu şükran oluruz. Nitekim Gazze’ye yapılacak hastane veya Aşdod üzerinden intikal edecek insani yardı
mı da Filistinli kardeşlerimiz adına elbette sevinçle karşılarız. Lakin bu, ablukanın kalkması hadisesi değildir... İsrail’e karşı ileri sürülen üçüncü şart için kısmen hafifletildi demek en vicdanlısı...
Bir de meselenin Gazze kısmı var... Türkiye’nin bu tutumu Gazze’den bakıldığında nasıl görülüyor? Hamas sözcülerinin Türkiye’ye olan güveni, anlaşma sürecinde ve sonrasında halen devam ediyor, bunu da zihnimize kaydetmek gerekmez mi...
İmzalanan anlaşma, kişisel olarak beni memnun etmedi, anlaşmanın geçtiği gece sabaha kadar uyuyamadım. Allahtan; Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın Filistin hassasiyetini yakınen bilen birisiyim. Bu bana güven veriyor. Ve şehitlerimizin bereketi. Sıra bize gelinceye kadar, orada koskoca Gazze var, Kudüs var, Filistin davası var, şehitlerimiz var... Biz olsak da olmasak da var.