Recep Tayyip Erdoğan nefreti artık o raddeye vardı ki tedrîcen psikopatolojinin ilgi alanına nüfûz etmeğe başladı. Meselâ 3 Mart târihli “Taraf”da değerli meslekdaşımız Nâmık Çınar şu satırları kaleme almış:
“Biz buralarda kirâlarda sürterken (Başbakan Erdoğan, Y.A.) Boşnaklar Sırpların taşınmazlarını alsın diye oralara bile para saçıyormuş.”
Ben Sayın Nâmık Çınar’ın yazılarını sürekli değil arasıra okuduğum için bu satırlar biraz geç dikkatimi çekdi. Sayın Çınar’ın yazılarını arasıra okumakdan amacım ufkumu genişletip olaylara biraz daha geniş zâviyeden bakmak ve böylece bilgimi, görgümü ilerletmekdi. Bu satırları okudukdan sonra yine aynen öyle düşünüyorum ama gerekçem değişdi. Ben şimdiye kadar bilgi ve görgümün, Sayın Çınar’ı okuduğum günler artdığını sanıyordum. Meğer okumadığım günler artıyormuş.
Neyse, zararın neresinden dönülse kârdır.
Sayın Çınar erken ordudan ayrılmış bir subaymış. Neden ayrıldığını yâhut ayırıldığını bilmiyorum, beni ilgilendirmez. Ama bu olay dolayısıyla TSK’ya büyük geçmiş olsun demek sanırım bir vatanseverlik borcudur. Yine verilmiş sadakaları varmış. Meğer ne vartalar atlatmışız!!!
Bir de TSK’nın bu türden bir muhâkeme sâhibi bir subayla Allah muhâfaza bir savaşa girdiğini tasavvur ediniz!
Bir fâidesi tokanır mı bilemem, fakat Başbakan’ın neden “oralara bile para saç”dığını sevâbına kendisine îzâh etmeğe uğraşayım:
Yüzbaşım, Binbaşım, Albayım veyâ ayrılmadan/ayrıltılmadan önce en son ne idiyseniz, Komutanım!
Bakınız; Başbakan o paraları Boşnaklara “saçmıyor”; doğrusu fevkalâde hesâblı kitablı bir şekilde geleceğe “yatırım” yapıyor.
Çünki bir kere Boşnaklar bizim hem târîhen hem dînen ve hem de geniş ölçüde ırken kardeşlerimizdir. Yâni sâdece sevdiğimiz insanlar değil, onun da ötesinde bizim düpedüz amcalarımız, teyzelerimiz, yeğenlerimiz, eşlerimiz, görümcelerimiz, halalarımız, dayılarımız ve daha pek çok şeyimizdirler.
Bunu bilmeyene Osmanlı Mülkü’nde değil kız sadaka bile vermezler!!!
Başbakan Erdoğan’ın yâhut sizin oralardaki “kod adı”yla “Uzun Adam”ın Boşnaklara kendi öz yurdlarında ev-bark edindirme gayreti, Sırpların onları orada maddeten, Türkçesi vücudlarını da ortadan kaldırmak sûretiyle, silip süpürme planlarına karşı düşünülmüş akıllıca bir karşı hamledir!
Belki işitmişsinizdir, güneyimizde, yâni haritayı, sicimli tarafı üste gelecek şekilde duvara asarsanız “aşağımızda” Kıbrıs diye bir ada var.
1974’de Rumlar bu adanın güneyindeki Türkleri vura öldüre kuzeye sürdükden sonra ilk işleri, onların güneyde ne kadar taşınmazı varsa bunlara el koyup, tapu kayıdlarını da yokederek orada resmen Türklere âid tek bir mal bırakmamak oldu.
Şimdi “Uzun Adam” mahvolma tehlikesiyle yüzyüze gelen Boşnak Kardeşlerimizi mâlî bakımdan takviye ediyor ki bulundukları bölgeye biraz daha sağlamca kök salsınlar.
Kısacası Türkiye orada, askerî jargonla “tahkîmat” yapıyor.
Ancak bunu direkt askerî araçlarla değil parasal yoldan gerçekleştiriyor.
Türkiye, bütün diğer yollar tıkanır ve Boşnak Kardeşlerimiz katledilme felâketiyle karşı karşıya kalırlarsa son çâre olarak Boşnaklara “askerî” yardım gönderme şıkkını da mütemâdiyen gözönünde tutmak zorundadır!
Bu onun hem siyâseten hem de ahlâken borcudur!
Onun için siz ve sizin gibiler, bu karârından ötürü “Uzun Adam”la dalganızı geçdiğinizi sanarak kendinizi acınacak duruma sokacağınıza önce “iyi bir esas duruş” gösterdikden sonra “Uzun Adam”ı tebrîk etmelisiniz!
Eğer anlamadıysanız haber verin ki bir kere de tahtaya çizerek anlatayım!
Hâmiş: Sizin bu yaşınıza rağmen hâlâ “kirâlarda sürtme” meselenize gelince; benim emlâkçilik yapan Nusret diye bir arkadaşım var. Ama daha ziyâde Üsküdar civârında iş tutuyor. Eğer oraları sizce okeyse kendisiyle konuşurum. Uygun birşey bakarız. Aslında size iyilik etmekden ziyâde bir ard niyetim var:
Boşnaklara nazarınız değer diye korkuyorum...