Amacımız Spielberg’den daha iyi bir film seçmek”... Cannes Film Festivali’nin Semaine de la Critique / Eleştirmenlerin Haftası bölümünün Jüri Başkanı, Portekizli yönetmen Miguel Gomes böyle buyurdu! Festival süresince günlük yayınlanan Le Film Français dergisine verdiği söyleşiden herkes durumu öğrendi. Benim de üyesi olduğum Eleştirmenlerin Haftası Jürisi de mecburen resmi misyonunu en iyi filmi seçmekten Spielberg’den daha iyi bir film seçmeye doğru genişletti! Bu akşam Cannes’da yapılacak olan ödül töreninde Gomes’in yanı sıra meslektaşlarım Neil Young, Dennis Lim ve Alex Vicente ile birlikte sanırım misyonumuzu başarıyla tamamlamış olacağız.
Eleştirmenlerin Haftası bölümünün sloganı “Le nouveau souffle de cinema / Sinemanın taze soluğu”dur. Bu yıl da Charles Tesson yönetimindeki ekip yedi uzun, on kısa metrajlı filmi yarışmaya seçti. Bize düşen yedi ülkeden yedi genç yönetmenin sinemaya attıkları ilk adımları değerlendirmek, hangisinin daha
yetkin bir filme imza attığını
kararlaştırmak.
Üslup denemesi yapanların yanında bir öykü anlatmayı hedef alan düzeyli çalışmalardan oluşuyor seçkimiz: Kanada - Quebec’ten Sébastien Pilote imzalı “Le Demantelement”, Arjantin’den Agustín Toscano & Ezequiel Radusky imzalı “Los Duenos”, İngiltere’den Paul Wright imzalı “For Those in Peril”, Hindistan’dan Ritesh Batra imzalı “The Lunchbox”, Rusya’dan Yury Bykov imzalı “The Major”, Fransa’dan David Perrault imzalı “Nos heros sont morts ce soir” ve İtalya’dan Fabio Grassadonia & Antonio Piazza imzalı “Salvo”.
***
Bu akşam ödülümüzü verdikten sonra arkamıza yaslanıp Peter Greenaway, Jean Luc Godard ve Edgar Pera’nın üç boyutlu çektikleri filmlerden oluşan kapanış filmi “3x3D”yi izleyebiliriz! Gerisini Spielberg düşünsün!
Eğer geriye kalan altı yarışma filminden Abdellatif Kechiche’in “La Vie d’Adele Chapitre 1&2”, “Alexander Payne’in “Nebraska”, James Gray’in “The Immigrant”, Arnaud des Pallieres’in “Michael Koolhas”, Jim Jarmusch’un “Only Lovers Left Alive” ve Roman Polanski’nin “Venus a la Fourrure”ü arasından bir başyapıt, en azından Altın Palmiyeli film imajına uygun bir film çıkmazsa vay haline!
Salı günkü yazımda da belirttiğim gibi güzel ve etkileyici filmler yok değil ama herkesin “işte Altın Palmiye” diyebileceği filmi hala izlemedik... Zeki Müren’in de giysilerini vb. örnek aldığı Amerikalı şovmen - piyanist Liberace’nin hayatını anlatan Soderbergh filmi “Behind the Candelabra” gayet eğlenceli, Michael Douglas’ın performansı da çok iyi ama sıradan bir ticari film formatında! Altın Palmiye için yarıştırılacağına Yarışma Dışı bölümde gösterilmesiyle yetinilecek bir film...
Soderbergh’ün filmografisi inişli çıkışlı olduğu için “Behind the Candelabra” bir düşkırıklığı sayılmaz, hatta iddia ettiği gibi emekli oluyorsa edepli bir jübile sayılır. “Drive” ile bence hiç hak etmediği bir En İyi Yönetmen ödülü kazanan Nicolas Winding Refn’ın “Only God Forgives”i ise çok film izleyen, Uzakdoğu sinemasından çok etkilenen bir ergenin çalışmasını andırıyor. Eğer referansları art arda sıralamakla bir film dili oluşturulabilseydi duvarlara yan yana ve üst üste yapıştırılan afişler de güncel sanat enstalasyonu sayılırdı! Valeria Bruni Tedeschi’nin bir burjuva ailesinin yoksullaşmasını ve yalnızlaşmasını anlattığı “Un Chateau en Italie” filminin yarışmaya alınmasının ise festival ekibinin kurnaz planı olduğundan kuşkulanıyorum: Niye kadın yönetmen filmi seçmiyorsunuz sorgusuna sonsuza dek nokta koymak için! Çadlı yönetmen Mahamet Saleh Haroun “Haykıran Adam”daki başarısını “Grisgris”de tekrarlayamayışına ise içtenlikle üzüldük. Film endüstrisi içinde anti-kolonyalist bir sese şiddetle ihtiyaç var...