Dokunulmazlıkları kaldırmayı öngören “anayasa değişikliği teklifi” çok yakında (belki haftaya) anayasa komisyonunda görüşülecek...
Teklif sonra genel kurula getirilecek...
Bu işlerin iki hafta içinde neticeye bağlanması öngörülüyor.
Yani “Kim korkar dokunulmazlıkların kaldırılmasından” diyen Kılıçdaroğlu’yla, “Eyvah, galiba hapse giriyoruz. Bu defaki ciddi...” diye ağlaşan HDP’lilerin iki hafta süresi var.
Bu iki haftayı çamura yatmakla geçirecekler, “fire” hesapları yapacaklar, CHP’ye ilenecekler... (Sırrı Süreyya Önder örneğinde olduğu gibi...)
En büyük fireyi AK Parti verecekmiş...
Heval öyle diyor.
Kemal Kılıçdaroğlu da umudunu “fire”ye bağlamış durumda.
Açıkça söylemiyor ama belli ki “gizli oy”u güvence olarak görüyor.
Peki, bu hesap tutmazsa?
Kolay...
Anayasa Mahkemesi diye bir şey var.
İki hafta içinde daha mevzun “kaçış formülleri” üretemezlerse, çaresiz Anayasa Mahkemesi’nin duruma el atmasını bekleyecekler.
Bu müjdeyi Kemal Kılıçdaroğlu verdi.
Katıldığı bir televizyon programında, “Bu iş tepeden tırnağa anayasaya aykırı ama HDP’lilerle yan yana görünmemek için dokunulmazlıkların kaldırılmasına mecburen ‘evet’ dedik... Elbette bir milletvekili Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmeyi akleder” diyerek, yol haritasını Hevallerin eline tutuşturdu. Hem de, Sırrı Süreyya gibilerin gönlünü almış oldu...
Durum şudur:
BİR- Kılıçdaroğlu, HDP’lilerle yan yana görünmek istemiyor. Bunu, belli ki, “yumuşak karınları” olarak görüyor. Esasında şunu demeye çalışıyor: “Yan yana olabiliriz, işbirliği de yaparız ama kamuoyu bunu böyle bilmesin.”
Bu yüzden dokunulmazlıkların tümden kaldırılmasına “evet” demişler.
İyi de, “Bütün dosyalar raftan indirilsin” teklifi AK Parti’den gelmemişti ki... Bunu CHP önermişti... MHP ve HDP de “iştiyakla” destek vermişti. Yani kimse Kılıçdaroğlu’nu buna zorlamamıştı. Dolayısıyla “mecburen evet dedik” ifadesi yerine oturmuyor. Gerçeği de yansıtmıyor.
Hiç de mecbur değildi...
Kendince, AK Parti’yi köşeye sıkıştırmak için, daha doğrusu AK Parti’nin buna “evet” demeyeceğine güvenerek “tüm dokunulmazlıklar” diye bir teklifte bulunmuş, AK Parti “evet” deyince de, kendi teklifinin altında kalmıştı.
Şimdi, “Eyvah, ben ne yaptım?” diye ortalarda dolanıyor.
İKİ- Komisyonda ele alınacak dosyalardan 39’u Kılıçdaroğlu’na ait... 37’ydi. Birkaç hafta içinde 39’a çıkmış. Hepsi de küfür ve hakaret davası...
Gaza gelip “O halde tüm dokunulmazlıklar kaldırılsın” diyerek yiğitlik gösterisinde bulundu ama işin ucu kendisine dokununca (hapse girme tehlikesi bile var), “Bu iş tepeden tırnağa anayasaya aykırı” demeye başladı
Kemal Bey, dokunulmazlıkları kaldırmayı öngören anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini düşünüyor. Ya da bunu istiyor... (Demek ki, “tepeden tırnağa anayasaya aykırı” bir öneride bulundu. Bunu, hapse girme tehlikesi belirince itiraf ediyor.)
Elbette bir milletvekili başvuru yapmayı akledermiş...
Bunu HDP’lileri uyandırmak için söylüyor; “Sizinle yan yana görünmemek için mecburen evet dedik ama bu iş anayasaya aykırı. Hapse girmek istemiyorsanız, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayı akledersiniz” demeye getiriyor.
İşte Kılıçdaroğlu...
İşte “dokunulmazlıklar” konusundaki samimiyeti...
Hayıflandığım konu şu: AK Parti yetkilileri bu adamı ciddiye alıp “yeni anayasa” görüşmelerine başlamıştı.
Sonucu biliyorsunuz:
Önce “Her madde tartışılabilir” demişti, sonra “Kırmızı çizgilerimiz var” diyerek kapıyı göstermişti.
Şimdi de, kendi teklifi için, “Bu iş tepeden tırnağa anayasaya aykırı” diyor.
Gel de bu adamın ipiyle kuyuya in.