CHP’de bir “FETÖ kuşatması” olduğunu biliyorduk da, bunu ete kemiğe büründüremiyorduk.
Kemal Kılıçdaroğlu, kasetten çıkmıştı.
Herhangi bir siyasi geçmişi yoktu.
Hangi ikbal basamaklarını tırmanmıştı, hangi taleplerin kesişme noktasında bulunuyordu, hangi “delege desteğini” almıştı da, CHP genel başkanlığıyla onurlandırılmıştı?
Bilmiyoruz...
Pardon, bir dönem, Soros’çuların YDH’sına göz kırpmıştı. Daha doğrusu, göz kırptığı söyleniyordu.
Nasıl ki edebiyatın Üç Kemal’i vardı; Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir... YDH başarılı olsaydı, siyasetin de Üç Kemal’i olacaktı; Kemal Derviş, Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu.
Kemal Anadol ve Kemal Derviş’in iltisakı sağlanmıştı ama Kemal Kılıçdaroğlu o sırada doluydu, genel müdürlüğünü yaptığı SGK’yı batırmakla meşguldü.
Elimizde, Kılıçdaroğlu’nun CHP’liliğini kanıtlayan bir bilgi de bulunmuyor.
Hep uzak durmuş CHP’ye.
Hatta, sürekli “aşırı uç”larda kalmış.
PKK’ya bile sempati duymuş (hakkında PKK’ya sempati duyduğuna ilişkin istihbarat raporları yayınlanmıştı) ama CHP civarında hiç görülmemiş.
DSP’den milletvekili olmaya çalışmış ama rahmetli Ecevit’in sert muhalefetiyle karşılaşmış. (Bir dönem, Kılıçdaroğlu’nu Baykal’a beğendirmeye çalışan “aracılar”vardı. Bu aracılar sayesinde CHP’ye girdi ve “rica”yla milletvekili yapıldı. Baykal “aracılar”ın kim olduğunu açıklamalıdır.)
CHP’liliği muhataralı olan Kılıçdaroğlu’nun, Atatürkçülüğü de muhataralı...
Çünkü Kemalizm’le nasıl bir ünsiyet kurduğunu da bilmiyoruz.
Kemalist düşünce kuruluşlarına hep uzak kalmış...
Ünsiyet kurduğu tek kuruluş, Soros’un TESEV’i. Bu vakfın namlı üyeleri arasında bulunduğunu, şu an CHP’de milletvekili olan Barış Yarkadaş faş etmişti. (Barış Yarkadaş kardeşimizin de kamuoyuna bir açıklama borcu var elbette. “TESEV’ci”diye karaladığı adamın teklifine niçin “evet”dediğini açıklamalıdır.)
Hülasa, elimizdeki bilgiler, Kılıçdaroğlu’nun, CHP’ye ve Kemalizm’e değil, daha çok “Siyasal Fetullahçılık” olarak bilinen Soros destekli “turuncu liberalizme” yakın durduğunu kanıtlıyor.
Dolayısıyla, “kasetten çıkmıştı” ifadesi “tahfif” bildirmiyor, durumun fotoğrafını çekiyor.
Baykal’ı genel başkanlıktan uzaklaştıran “kaset komplosu” bir FETÖ operasyonuysa (ki, öyledir), Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa getirilmesi de bu operasyonun bir devamı ve parçasıdır...
Bunu biz söylemiyoruz, CHP’liler söylüyor.
Hatta, Celal Kılıçdaroğlu (Kemal Bey’in kardeşidir) daha ötesini söylüyor. “Abim FETÖ’ye teslim oldu” diyor.
Önceki gün, CHP’deki FETÖ kuşatmasını ete kemiğe büründüren bir olay yaşandı; By-Lock kullanıcısı Doç. Dr. Fatih Gürsul FETÖ soruşturması çerçevesinde gözaltına alındı.
Fatih Gürsul’un CHP’li kılığına girmiş bir “maklubeci”olduğunu iki yıl önce Ülke TV’deki “En Sıradışı”programında konuşmuştuk.
Bu bilgiyi, ilk, program ortağımız Savcı Sayan faş etmişti.
Hatta Kemal Kılıçdaroğlu’na çağrıda bulunmuştu, “İçinizdeki FETÖ’cüleri ayıklayın” diye...
Bu çağrıyı, katıldığım televizyon programlarında ben de birkaç kez tekrarladım.
Bir-iki kez de bu köşede yazdım ve “Kemal Bey en yakınındaki danışmanına dikkat etsin” dedim.
Sadece o danışmanı değil, milletvekili yaptığı bazı isimleri zikrettim.
Sonuç?
Kemal Bey kulağının üstüne yatmaya ve FETÖ’ye kol kanat germeye devam etti.
Soru şu:
Bizim gazetecilik çabasıyla elde ettiğimiz bilgiler Kemal Bey’in de malumu değil miydi?
Bu soruya “hayır” demek isterdim ama gelişmeler tam tersini söylüyor.
Ne yazık ki, “Kemal Bey’in genel başkanlığa getirilmesi FETÖ operasyonunun bir devamı ve parçasıdır” diyen CHP’liler haklı görünüyor!