Konu, Peter Handke bağlamında bir kez daha gündeme gelmişti: Ahmet Altan Nobel istiyor...
İsteyebilir. Beis yok.
Fakat, destekçilerine (sürekli Ahmet Altan güzellemesi yapan ve onun ne güçlü bir kalem olduğunu söyleyen liberal pazarlamacılara) bir çift sözümüz var.
Birazdan bahsedeceğim yazıyı (vallahi de billahi de) sizin Nobel’le taltif edilmesini istediğiniz Ahmet Altan yazdı.
Bakalım bir...
Bakalım... Utanması gereken varsa, utansın...
Bir yazısında (bundan önceki yazısında), Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, uyuşturucu baronu Escobar’a benzetiyordu. Escobar’ı mahkûm ettiren gerekçelerle, Erdoğan’ı mahkûm ettirecek gerekçelerin aynı olduğunu, Erdoğan’ın da mutlaka Escobar gibi dünya sistemi tarafından dışlanacağını (yani mahkûm edileceğini) söylüyordu.
Gülüp geçtim.
Bazen gülüp geçmeniz gerekir. Kıymet ifade etmeyen, bir karşılık oluşturmayan yazılar karşısında başka bir tepki gösteremezsiniz. Gülüp geçersiniz ve âdeme mahkûm edersiniz.
Bir sonraki yazısını okuyunca gülüp geçemedim.
Üzüldüm.
Halk arasında “tozutmuş” tabir ederler.
Bunun daha ileri ifadesi şudur: Kafayı yemiş...
Böyle demek istemem... Adam içeride... Hem, karşımızda kelimelere dans ettirme becerisine sahip ama kötü kurulmuş cümlelerle yazılar yazan, bunu da hiç sorun etmeyen, edebî niteliği tartışmalı romanlar yazdığı halde Orhan Pamuk’un Nobel’ini kıskanan “efsane” bir yazar var.
Daha yumuşatarak söyleyelim: “Gerçekle bağını koparmış...”
Evet, tastamam böyle: Gerçekle bağını koparmış.
Birkaç yıl öncesine kadar “provokasyon” koksa da, en fazla “O kadar da değil... İç savaş ve darbe kurtuluş olabilir mi hiç?” diye tepki göstereceğiniz yazılar yazar, kendisini bir şekilde gündemde tutardı.
Gerçekle bağını kopardıktan sonra bambaşka bir adam oldu.
Delirdi.
Mantık, muhakeme, sağduyu, ahlak, nezahet, vicdan devreden çıkınca, bir “halet” yapışıyor üzerinize: Artık kötücül bir adam oluyorsunuz, sadece kötülük düşünüyorsunuz. Ve bu “hal” bir tür motivasyon oluşturuyor.
Sadece “kötülük” düşünen biri için “delirdi” ifadesi uygun değil, hatta yumuşatıcı bir işlev görüyor ama “ötesini” söylemeye dilim varmadığı için bunu seçtim.
Bakın neymiş!
Son zamanlarda AK Parti’li milletvekillerinin peş peşe bıyık bırakması, gidilecek yolu gösteriyormuş. Çünkü “bıyık” istikbalde kurulacak “Hilafet Devleti”nin alamet-i farikasıymış. (Ahmet Altan bunları yazıyor, inanamayacaksınız.)
Bitti mi?
Erdoğan’ın hayali, yeniden hilafete ve padişahlığa dönmekmiş.
İlk halife ve padişah olarak, “Birinci Recep” ismiyle tahta geçecekmiş... Yönetim de, “babadan oğla” devredilecekmiş. Demek ki Erdoğan’dan sonra yönetim “Birinci Bilal”e geçecek. (Evet, bunları yazıyor...)
Şimdi sıkı durun:
Kurulacak devletin ismi “Recebistan” olacakmış.
Bazı AK Partililer bunu ciddi ciddi düşünüyormuş.
Böyle yazıyor “usta kalem” Ahmet Altan... Ve hakikaten utanmıyor.
Soralım muhtereme:
Hangi AK Partililer bunu ciddi ciddi düşünüyor Ahmet Altan? Hilafetin ve padişahlığın yeniden ihya edileceğine ilişkin kanıtın nedir? Devletin isminin “Recebistan” olacağına kim karar verdi ve de isim konusunda kimler kavilleşti? Ayrıca Recebistan nedir yahu? Nasıl bir devlet ismidir bu?
Soru çok ama devamına gerek olduğunu düşünmüyorum.
Şifa diliyorum sadece.
Şu an “içeride” bulunduğu için, diğer “saçmalamalarına” bakamıyoruz. (Neler var, neler!)
Evet, Ahmet Altan böyle bir adam...
Bu, üstelik en “sağlıklı” hali...