İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Andrew Brunson “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Hakkındaki adli kontrol şartı ve yurtdışına çıkış yasağı kaldırılan Brunson, içerde yattığı süre de göz önüne alınınca, merkeze dönmüş oldu.
Kasım’daki ara seçimler için kampanya yüzüne ihtiyaç duyan Trump-Pence ikilisi karardan hayli memnun. Türkiye’ye yönelik hadsizliklere, ABD kamuoyuna yönelik manipülasyonlara devam ediyorlar.
Brunson’ın avukatı Cem Halavurt ise kararı beğenmiyor, temyize götüreceklerini söylüyor. Müvekkilinin ceza almış olmasından rahatsız yani.
***
Hal bu ki ben de rahatsızım bu karardan. 15 Temmuz darbe girişiminden üç ay sonra gözaltına alınan ve iki ay sonra tutuklanan Brunson, İzmir Cumhuriyet Savcısı Berkant Karakaya’nın hazırladığı iddianameye göre “din adamı görüntüsü altında terör örgütleri adına suç işlemek ve genel stratejileri kapsamında eylem birlikteliği yapmakla” suçlanıyordu. Dosyaya göre FETÖ’nün eski Ege bölgesi imamı, firari Bekir Baz ile yakın irtibatlıydı. Kilisesi İzmir’de olmasına rağmen PKK’nın hendek terörü döneminde telefonu HTS kayıtlarına göre 1306 kez Suruç’tan sinyal vermişti.
Canı terörden bu kadar yanmış bir ülkenin vatandaşı olarak, üstelik Brunson’ın vatandaşı olduğu ABD’nin söz konusu terör örgütlerine verdiği destek ortadayken “bu ceza bu iddialara az” diyorum. Lakin kararın iddialara değil ispatlara göre çıktığını da biliyorum. İfade değiştiren tanıklar saçmalığını ayrı tutarak, mahkeme heyetinin dosyanın gereğini yaptığına da inanıyorum.
***
ABD’nin müttefik, Brunson’ın rahip olmadığını yaşadıklarımızdan biliyoruz. ABD başkanları da mütemadiyen doğruluyor zaten bunu.
Türkiye ise hadsiz tehditlere karşı başından itibaren doğru tutum alıyor. Suçüstü yakaladığı teröristleri sabırla yargılıyor, kendilerini savunmalarına imkan veriyor. Üstelik yargılama hakkını ve sürecini kendi kamuoyu için olduğu gibi, muhatapları için de tartışmaya açmadan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da hep bunu ifade etti. Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ve bağımsız mahkemelerden çıkacak karar ne olursa olsun, herkesin buna uyması gerektiğini.
***
ABD’den gelen açıklamalar ise aksi yönde oldu. Türkiye hukuk devleti değilmiş, siyasiler bağımsız mahkemelere buyurabilirmiş ve kararları değiştirebilirmiş gibi.
Böyle olmadığını bildikleri halde böyleymiş gibi davrandılar ve bu yanlış tutumu doğrulamamızı istediler bizden. Başkan Yardımcısı Pence ta ağustosta, ağırlıkla Evangeliklerin olduğu bir toplantıda, sanki üçüncü sınıf bir kovboy filmindeymiş gibi doğrudan kameralara bakıp tiyatral şekilde Türkiye’yi tehdit ettiğinde yapmıştı ilk bu çarpıtmayı. Sonrasında Trump da tekrar etti ucuz sufleyi.
Aynı tiyatro Brunson merkeze döndükten sonra Beyaz Saray sahnesinde de oynandı. Terör örgütleriyle işbirliğinden hüküm giyen Brunson sanki “temiz bir rahip” imiş gibi Oval Ofis’te Başkan kutsadı falan. Gerçi kutsayan Brunson, kutsanan Trump olunca normaldir.
Kasım’daki ara seçimler için kampanyaya başladı sonuçta Trump. Brunson’ı sık sık konu ediyor çünkü Evangeliklerin oyuna ihtiyacı var.
***
Ama Türkiye’nin her düzeyde söylediği gerçeğe rağmen yanlış bir algıyı yerleştirmeye çalışıyor ABD. “Anlaşma yapmadık. Ben rehineler için anlaşma yapmam. Uzun süre müzakere ettik, kesinlikle fidye ödemeyeceğimizi söyledik” diyor Trump. Sanki Brunson yargılanan bir tutuklu değil de hukuksuz biçimde alıkonmuş bir tutsakmış gibi. Mahkemenin yargılama süreci sanki müzakere konusu edilirmiş ve edilmiş gibi. Sanki fidye isteyen varmış gibi.
Türkiye’nin bu çarpıtmayı ve yanlış algıyı tersine çevirmesi ve olgusal gerçeği herkese göstermesi gerekiyor. Bu tutum da biçim değiştirmiş bir saldırıdan ibaret çünkü.