25 Temmuz Çarşamba… ABD’li papaz Andrew Brunson cezaevinden çıkarılarak ev hapsine alındı. Bu gelişmenin ardından Türkiye-ABD ilişkileri tarihinde ender görünen bir tonda gerildi. Bu süreçte perde arkasında neler yaşandı, Ankara bu gerilimi nasıl yorumluyor, gerilimin ortadan kaldırılması için hangi adımlar atılıyor, bu soruların yanıtını aradım. Edindiğim bazı bilgi ve izlenimleri sizlerle paylaşacağım.
BİR. İddianameden de anlaşılacağı gibi Brunson’ın ABD’ye çalışan bir istihbarat elemanı olduğu değerlendiriliyor. İstihbarat dünyasına vakıf bir kaynağımın şu analizi çarpıcı: “Casuslar daha fazla delil toplanması için tutuklanır. Yeterli delil toplanıp sözkonusu ülkenin illegal faaliyetleri tespit edildiğinde sahibi olan ülkeye deport yani sınır dışı edilir. Daha sonra o ülkeyle oturulur ve ‘Attığınız her adımdan haberimiz var. Bunları yapmayın’ diye uyarılır.” Yani? Brunson belki de deport edilecekti. Ancak Washington’dan gelen aşırı tepki bunu engelledi.
İKİ. Gerilim Trump ve Pence’in 26 Temmuz Perşembe günü attığı twitlerle başladı. Brunson ev hapsine çıkarılmışken, ABD yönetimi Türkiye ile diyaloğu sürdürmek yerine neden sabırsız davranarak ilişkileri gerdi? Bu sorunun yanıtını Amerikalılar da bilmiyor. Çünkü Trump ve Pence’in aldığı yaptırım kararından ne ABD Dışişlerinin ne de ABD’deki diğer kurumların haberi var. Ankara’da yapılan yorum da şöyle: Beyaz Saray hesap hatası yaptı. Türkiye’nin üzerinde baskı kurarsak Brunson’ın serbest kalmasını sağlarız diye düşündü. Ankara’nın reste restle karşılık vereceğini öngöremedi.
ÜÇ. Bu kararların Trump, aslında daha çok Pence tarafından alındığı anlaşılıyor. Pence’in Evanjelist tarikatla bağı konusunda açık kaynaklarda yeterince bilgi var. Pence’in muvazenesini kaybetmesine, Trump’ı bu aceleci, hesapsız, maceracı kararı almaya itmesine sebep olan ne? Brunson ev hapsine alındığı gün Pence telefona sarılıyor. Önce Brunson’la ardından Brunson’ın eşiyle telefonda görüşüyor. Bu görüşmede Brunson, Pence’e “Eve dönmek istiyorum” diyor. O görüşmede daha başka ne konuşuldu bilinmiyor. Ankara’da üst düzey bir kaynağımın söylediği şu sözlerin altını çizeyim: ABD ile diyalog normal seyrinde devam ediyordu. O telefondan sonra Başkan ve yardımcısının tavrı değişti. Bunun sebebini anlamadık.
DÖRT. Yoksa sebep pazarlık iddiaları mı? Amerikan medyasının dolaşıma soktuğu Hakan Atilla merkezli iddiaları Ankara net bir şekilde reddetti. Ancak Ebru Özkan konusuna değinmeden geçmemek gerekiyor. Bazı detayları daha önce yazıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump ile görüşmesinde Ebru Özkan’ın İsrail’de haksız bir şekilde tutulmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Trump da bunun üzerine Netenyahu’yu arayarak Özkan’ın serbest bırakılmasını istiyor. Sonuçta Özkan serbest kalıyor. Ankara’da yapılan bir yorum da şu: Özkan serbest bırakılınca Trump kendisine bu yönde bir şey söylenmemesine rağmen Brunson’ın da serbest kalacağı beklentisine girdi. Bu gerçekleşmeyince ilişkileri germe kararı aldı. İyi de.. Özkan’la Brunson konusu aynı değil ki..
BEŞ. Peki, bu gerilim nereye gider? Pik nokta yaptırım kararlarının açıklanmasıydı. Bunun üzerine diplomasi devreye girdi. Dışişleri bakanlıkları yapıcı bir diyalog mekanizması geliştirdi. Beyaz Saray’ın sembolik yaptırım kararından daha ileri gitmesi engellendi. Daha sonra çözüm yolları konuşulmaya başlandı. Yani? Gerilim daha ileriye gitmeyecek. Sorun çözülecek. Birkaç gün içinde değil ama birkaç hafta içinde Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki yaptırım gölgesinin de kalkması bekleniyor.
Not: Nasip olursa bu hafta mukaddes bir yolculuğa çıkıyorum. Bir süre yazamayacağım. Hakkınızı helal edin.