İstanbul’da seçimlerin yenilenmesinin (yerel seçimi kimin kazanacağının ötesinde) nasıl birsiyasi sonucu olabilir?
İstanbul’da seçimi AK Parti’nin kaybetmesi üzerine birilerinin farklı siyasi sonuçlar çıkarmaya çalıştıklarını, farklı hesaplar ve planlamalar içine girdiklerini biliyoruz. İşte YSK kararı bu hesapları ciddi şekilde bozmuş durumda…
AK Parti’nin İstanbul’u kaybetmesi ihtimali üzerine kurgulanan siyaset mühendisliği sadece yerel hesapları da kapsamıyor, daha makro düzeyde siyaseti şekillendirme hedefleri var.
Erdoğan karşıtlığının küresel düzeyde ürettiği motivasyonla birçok gücün pusuda beklediğini biliyoruz. YSK’nın iptal kararı sonrası dünyadan gelen tepkiler demokratik bir duyarlılığı yansıtmaktan öte, bir karın ağrısını yansıtıyor. Almanya Cumhurbaşkanı’ndan Yunanistan Başbakanı’na kadar Türkiye ile sorunlu kim varsa sesini yükseltmiş durumda.
Siyasi beklentileri bozulanlar arasında sadece ‘dışarıdakiler’ yok, ‘içeridekiler’ de bu kervana katıldılar. Kendisine siyasi alan açmak isteyen birçok parti ve yapı ‘AK Parti’ye kaybettirmek’ gibi bir motivasyonla İmamoğlu’nun arkasında kümeleniyorlar.
İyi Parti açıktan CHP ile ittifak yapmış, HDP adını koymadan bu ittifakın parçası olmuştu. İttifakın diğer bir ortağı ise kendi adayıyla seçime giren Saadet Partisi’ydi. SP’nin ittifak üyeliği ise HDP’nin ittifak üyeliğinden de ilginç. Çünkü HDP’liler resmen ittifaka girmedikleri halde tüm üyelerinin CHP adayını desteklemesi şeklinde bir işbirliği yürütüyorlar. SP’ninki ise üyelerini CHP’nin adayına destek verdirmek üzerine değil, AK Parti’den uzak tutmak üzerine kurulu…
SP henüz seçimle ilgili kararını vermedi. Aslında parti yönetimi gönülden CHP adayına destek olmaktan, açıktan oy vermekten yana… Ama stratejik olarak bunun AK Parti’ye yarayabileceği, aday çıkarmadıkları takdirde SP’ye oy veren kitlenin AK Parti’ye de kayabileceği gibi bir endişeleri var. Bu yüzden kendi siyasi varlıklarını göstermek için değil, CHP’ye yaraması, daha doğrusu AK Parti’ye yaramaması için aday çıkarmayı düşünüyorlar. Parti yönetimi Saadet’e oy veren kitlenin kendileri kadar CHP sevdasıyla hareket etmeyeceğini biliyor, bu yüzden onları ‘kontrol etme’ güdüsüyle hareket ediyor.
İstanbul’da seçime giren küçük partilerin bir kısmı hemen CHP’nin yanında saf tutarken, bazıları ise SP’nin mantığını takip edip, AK Parti’ye yaramasın diye bir kitleyi tutma misyonuyla hareket etmeyi düşünüyor.
Bu stratejiyi kendi seçmenini AK Parti’ye gitmemesi için ablukaya alma, izole etme stratejisi olarak tanımlayabiliriz.
İçerideki siyasi aktörlerin siyasi hesaplarında başat faktörün AK Parti’nin kaybetmesi olduğu, bütün siyasi ikbal ve istikbal planlarını buna dayandırdıkları anlaşılıyor.
AK Parti’nin İstanbul’u kaybetmesini kendi siyasi gelecekleri ve planları açısından kritik eşik olarak görenler o kadar çok ki…
Bu yüzden İstanbul seçimlerinde CHP’nin başını çektiği ittifak, doğrudan ittifaka katılanlar, örtülü destek verenler, dolaylı destek verenler, kendisini feda edenler gibi farklı kategorilerle genişlemiş durumda.
Spor kulüplerinden işadamlarına, sanatçılardan sivil toplum temsilcilerine kadar bu konsorsiyumun farklı paydaşları da sahne almış durumda.
Bu yapının ana taktiği ‘mağdur edebiyatı’ mesajları üzerinden seçmenin acıma duygusunu harekete geçirmek…
İkinci taktik ise AK Parti’nin seçimi kazanması halinde ortalığın karışacağı yönündeki mesajlarla seçmenin korkularını tahrik etmek.
Ekonominin darboğaza gireceği, demokrasinin ve sandığın anlamsızlaşacağı, sokakların karışacağı gibi söylemlerle açıktan bir‘tehdit dili’ kullanılıyor.
Tüm bu kirli oyunlara, ittifaklara, hesaplara karşı AK Parti kitlesinin tarihi bir kenetlenme içine girmesi kaçınılmazdır.