PKK 15 Temmuz’u biliyor muydu, biliyor idiyse ve darbenin olmasını bekledi, bunun için de askeri birliklere saldırıyı durdurup özel kuvvetlere ve emniyet birimlerine saldırıyı öne çekti ise bu ne anlama gelir?
Bu sorunun cevabı çerçevesinde olan biteni şöyle yeniden gözden geçirelim?
- Çözüm süreci büyük bir açılımdı. PKK dağdan inecek, silahı bırakacak, Türkiye teröre kurban vermekten kurtulacak, on yılların sancısı bitecekti. Bu arada Hükümetçe atılan adımlarla Kürt vatandaşlarımızın mağduriyeti sona erecekti. Bunun için İmralı dahil, Kandil dahil görüşmeler yapıldı.
- Tam o sırada Suriye sancısı başladı. PKK, “Suriye’de ve oradan hareketle bütün Ortadoğu’da bize yeni bir alan açılıyor, kürtlerin çağı başlıyor” gerekçesiyle çözüm sürecini bozdu, silah bırakmaktan vazgeçti.
- PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG, “DAEŞ’le mücadele ediyor” gerekçesiyle ABD’den hep koruma gördü. Bu, ABD tarafından PKK’nın Suriye’ye açılması yolunda bir kredilendirme idi.
- Türkiye’nin bütün itirazlarına, “Dostluk, müttefiklik bu mu?” sorgulamalarına, ABD’ye yönelik “Üst akıl” kuşkusunun ifade edilmesine rağmen ABD bu kredilendirmeden vazgeçmedi.
- Türkiye’de, Doğu- Güneydoğu’nun birçok yerleşim alanında sözde “Özerklik ilanı” ile hendekler, barikatlar oluşturuldu. “Buralara devlet giremez” dendi. Devlet tabii ki oralara girdi, şehitler verildi, örgüt mensuplarından öldürülenler oldu, şehirler harabeye döndü.
- Bunlar olup biterken, Amerika’nın gündeminde, çok öncelerden beri bir “Kürdistan haritası” bulunduğu bilgileri tedavül etti.
- Yine bu arada, iç savaş ortamına sürüklenmiş mesela Irak gibi bölge ülkelerinde “Kürt yapılanmaları” oluştuğu gerçeği not edildi. Acaba iç savaşa sürüklenmiş Suriye, Amerika planında “Kürt yapılanması” için ikinci ayak mıydı? ABD bu ayağı, hem Türkiye’yi hem de Türkiye ile yakınlaşan Barzani’yi terbiye etmek için her ikisine tehdit oluşturan PKK’ya mı armağan edecekti?
- Bu günler, ABD’nin, Türkiye’yi yönetmekte olan Erdoğan’a sıcak bakmadığı günlerdi. Bunu eski ABD büyükelçilerinden James Jeffrey, “ABD ve Batı Erdoğan’ı sevmiyor” diye ifade edecekti.
- Bu “sevmeme” durumu, Erdoğan’a karşı, gerektiğinde Türkiye’yi de rahatsız edecek neleri göze almaya kadar varırdı? Suriye’de bir PKK ayağının (YPG - PYD) Türkiye’yi nasıl etkilemesini öngörmekteydi? Seçimle bir türlü düşüremediği Erdoğan’ı sevmeme, darbeye göz yummaya, hatta onu özendirmeye kadar uzanır mıydı?
- Ve bir darbe girişiminin Türkiye’yi içine sokacağı iç savaş ortamı, PKK için ayrı bir hakimiyet bölgesi oluşturmaya zemin hazırlar mıydı?
- Ne dersiniz, “PKK böyle bir hesapla 15 Temmuz’a geldi, darbeyi bekledi, darbenin başarılı olmasını istedi ve ardından gelecek iç savaş ortamına hazırlandı” denebilir mi?
- ABD’nin ve Avrupa’nın büyük ülkelerinin darbe girişimi karşısında başlangıçtaki suskunluğu darbenin başarılı olma ihtimaline yatırım yaptıkları anlamına mı geliyor?
Yukardaki kurgu çok yadırgatıcı değil.
15 Temmuz’da Erdoğan’ın dirayeti ve milletin cansiperane duruşu ile bu kurgu tepetaklak gitti.
ABD ve Avrupa, tepkisizliğin getirdiği suçluluk psikolojisi içinde. Türkiye’nin Rusya ve İran’la diyalogu da onları tedirgin etmiş durumda.
Türkiye şu anda kurgunun başladığı zemini ayıklıyor ve ABD - AB kendilerini, sessiz kalmaya, hatta bu operasyonu onaylamaya mecbur hissediyor.
Acaba Batı “Yeni Türkiye”yi keşfetti mi? Bu coğrafyada “Türkiye’ye rağmen” oyun kurulamayacağını gördü mü? Dileriz görmüş olsun.
Tanımlamaya dikkat: Medya dilinde Suriye harekatı “Kürt koridorunu önleme”ye yönelik olarak kullanılıyor. Böyle bir tanımlamanın içerde de uluslararası medyada da “Kürtlere karşı” bir imaja büründürülmesi ve istismar edilmesi çok muhtemel. Operasyon, Suriye’de DAEŞ’e ve YPG’ye karşı yapılıyor. Ve YPG, PKK’nın uzantısı olarak bir terör örgütü. İçerde de “Kürtlere karşı” değil, “Öncelikle Kürtleri ezen PKK”ya karşı mücadele ediliyor. Bu tanımlama hassasiyeti mücadelenin kendisi kadar önem taşıyor.