Hani, “hayır” kampanyalarına destek olması için Şili’den getirttikleri reklâmcı, “Hayır’ın ne önerdiğini anlayamadım” demişti ya...
Bir önerileri olmadığı gibi, “doğru” bir sözleri de yok.
Referandum kampanyasını inatla ve ısrarla “yalanlar” üzerinden götürüyorlar.
Önce, “Rejim değişiyor” demişlerdi. “Rejim”le “sistem” asındaki farkı bilmediklerini deklare etmişlerdi.
Bunu tutturamayınca, daha da zavallılaşmış, işi “Atatürk adına ne varsa, ortadan kaldıracaklar, Anıtkabir’i yıkacaklar” düzeyine indirgemişlerdi.
Siyasi hayatı boyunca iki “doğru”yu peş peşe söylememiş Kemal Kılıçdaroğlu, hatırlayacaksınız, katıldığı bir radyo programında, yeni sistemin sakıncalarına değinirken, “Başbakan’la Cumhurbaşkanı arasında anlaşmazlık çıkarsa ne olacak? Bunu niye söylemiyorlar?” diye bir ifade kullanmıştı.
Taraftarları bunun “gaf” olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Gaf değildi.
Düpedüz cehalet örneğiydi.
Çünkü Kılıçdaroğlu itiraz ettiği metni okuma zahmetine girmemişti, yeni sistemde “Başbakanlık” makamı olmadığını bilmiyordu.
Kılıçdaroğlu’nun “bilmediği” bununla sınırlı değildi.
En önemli şeyi bilmiyordu, yeni sistemde “koalisyon” olmadığını da bilmiyordu.
Bunlar “cehalet” örnekleri...
Bir de “yalanlar” var...
Ki, Kemal Bey, referandum konulu bütün toplantılarda bunları peş peşe sıralayıp duruyor.
Mesela, geçen hafta, “Seçilme yaşı 18’e indirilirse işçi, çiftçi, memur çocukları milletvekili olamayacak” demişti. Bu yalanı söylerken yüzü kızarmamıştı. AK Parti grubunu işçi, çiftçi, memur çocukları oluşturuyordu oysa... Bir gemicinin oğlu Cumhurbaşkanı seçilmişti. Bir önceki Cumhurbaşkanı tornacının oğluydu. Yeni sistemle birlikte 18 yaşını doldurmuş işçi, çiftçi, memur çocukları milletvekili de olabilecekti.
Bu yalan kesmemiş olacak ki, son birkaç gündür de, “Yeni sistem gelirse parlamento kapatılacak. Parlamentonuza sahip çıkın!” diye ortalarda dolaşıyor.
Neden böyle şeylere tamah ediyor bilmiyorum ama, söylediği her “yalan” başka bir yalanı icbar ediyor ve neredeyse yalan söylemeden duramıyor.
Son marifetini söyleyeyim:
Muhtarları toplamış, demiş ki, “Cumhurbaşkanlığı sistemi geçerse muhtarlıklar kapatılacak.”
İnanamayacaksınız ama bunu da söylemiş...
Zaten bunu duyunca pes ettim, “Bu Kemal Bey’le uğraşılmaz” dedim.
Karşımızda “iştahla” ve “makine düzeni” içinde yalan söyleyen bir adam var.
Ne yazık ki bizim düzeltme hızımız, onun “yalan hızına” yetişemiyor!
HAMİŞ
Çanakkale’yi “evet”e alet eden gazeteye saydırıyorsun da, Çanakkale’yi “hayır”a alet eden Kemal Kılıçdaroğlu ve tayfasına neden iki çift laf etmiyorsun a be utanmaz adam?
Üstelik “evet”çi, sadece içerideki muarızlarla değil, dışarıdaki muarızlarla da çarpışıyor.
İzin ver de, kendi mücadelesiyle, Çanakkale’nin direniş ruhu arasında (hiç değilse “nicelik” olarak) bir “özdeşlik” kursun.
Kör değilsen görürsün, Avrupa ülkelerinin sergilediği rezillikleri bu çerçevede bir yerlere oturtursun ve Kılıçdaroğlu’nun “Çanakkale şehitlerini anıyoruz, biz tarihimizi bilerek, verdiğimiz şehitlerin kanlarının ne kadar değerli olduğunu unutmadan sandığa gideceğiz” sözlerinin bir yere oturmadığını/oturmayacağını idrak edersin.
Hemen belirteyim:
Bu utanmaz adamın ismi Ahmet Hakan Coşkun’dur...
Referandumda “tarafsız” olacağını söylemiştir ama biricik mesaisi, “ortada duruyormuş gibi” yaparak, “evet” cephesini itibarsızlaştırmaktır.
Böyle de düşük bir adamdır.
NOT
Bu akşam saat 19.30’da Küçükçekmece Cennet Kültür Merkezi’nde Cihangir İşbilir’le referandum sürecini konuşacağız. Bekleriz.