Karadağ çok küçük bir ülke ama, futbolu Yugoslav kökeninden geliyor. Bir sistemin, bir geleneğin ve özgün bir geçmişin uzantısı... Bizim 75 milyon nüfusumuz var, ama onların sadece 750 bin... Başta başkentleri Podgorica olmak üzere; Budva, Bar, Kotor, Sveti Stefan, Sutomoro gibi tüm önemli kentlerini gördüm. Yeşile gömülmüş; modern, temiz, şık, harika şehirler... Avrupa’nın tüm standartlarını tamamen yakalamış, huzur içinde bir ülke...
Biz sanki Karadağ’ı hafif alan, boşveren; hatta içinden geldiği güçlü futbol geleneğini hiçe sayan bir havada maça başladık. Kayıtsız, umursamaz ve zorla oynuyor gibiydik. Bunun sonucu olarak; top alamıyor, veremiyor, pozisyon üretemiyorduk. Tek organize atağımızı, devre biterken gerçekleştirdik.
Karadağ ise, ilk devre boyunca tek pozisyonda kaldı ama; uzaktan gelen ani bir şutu, Volkan Babacan son anda ve çift hamlede kurtarabildi. Onlar gole bu denli yaklaşırken, bizim yürek hoplatan şutumuz olmadı.
Onlar akıllı, sakin, tutarlı savunmaları ve etkin kademeleriyle bizi bloke ettiler. Zaten oynamaya niyetimiz yoktu, iyice etkisizleştik. Oynadığımız hazırlık maçı filan değil, resmen Çin işkencesiydi... Avrupa Şampiyonası’na böyle gidersek, haşat oluruz.
***
Açıkçası; ikinci yarıda da daha iyi oynayan, az ama etkili pozisyon bulan gene onlardı. Maçın sonu yaklaştıkça, “Yahu biz ne yapıyoruz” diye akılları başlarına gelir gibi oldu. İnsafa gelip hareketlendiler... Ama bu hareketlilik bile, kontrol ve denetim dışıydı. Takım oyunu iflas etmiş bir şekilde oynuyorduk.
Galibiyete rağmen mutlu değilim. Sadece Emre Mor’u kazandık. O kadar!