Risale-i Nur’ tedrisatının yapıldığı dershanelere gitmişliğim vardır. Risale-i Nur şakirdleri ile teşrik-i mesaim de çok olmuştur.
Risalelerin lisanı ile ünsiyetim vardır.
Samsun’daki Hamdi Sağlamer Abi’yi hiç unutmam. O’nun derslerinden istifade etmişimdir.
‘Dershane’ diye buna deniyordu. Diz çökülüp Bediüzzaman’ın gözkamaştırıcı zekasının ve muazzam imanının hasılası Risale-i Nurlar okunup yazılıyordu orada.
Bir dershane daha var. Daha çok lise talebelerinin, üniversitede daha fazla puan almak için gittiği dershaneler.
Ne zaman başladı bilmem. Ben İmam-Hatip’in son sınıfındayken duyardık, ama arkadaşlarımdan dershaneye giden kimse hatırlamıyorum.
AY-TEST diye bir dergi vardı. Ondan problem çözerlerdi. Ben de bazen yan gözle bakardım. Hasan Hamidoğlu’nun kulakları çınlasın. Balıkesir’de, Akasyalar’da onlar test çözerken ben parazit olurdum.
O dönemde ben, hiç dershane görmemiş bir öğrenci olarak, ilk girdiğim sınavda İstanbul Eczacılık’a, ikincisinde Ankara Siyasal’a girdim.
Bizden sonra gelişti iş. Sektör oldu. Ben, Fatih Kitabevi’nin tezgahında dururken dershanelerin test kitaplarını çok soran oluyordu. Bu dediğim 80’li yıllardı. Her çeşit insan giriyordu dershane işine.
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye nisbet edilen cemaatten de dershane açanlar vardı ve zaman içinde temayüz ettiler. Çok başarılı oldular.
Dershanecilik, sonradan ilkokullara ve ortaokullara da sirayet etti.
Şu şikayetleri hep işitirdik: ‘Sınav sistemi hiç insani değil. Çocukları yarış atı gibi koşturuyorlar. Devletin buna bir çare bulması lazım.’
Benim çocuklarım da büyüdü. Bazılarını gönderdim, bazılarını gönderemedim dershaneye. Niye gönderemedim? Elbette maddi şartlar. Gönderdiklerim de, gönderemediklerim de, üniversitelere girdiler, okudular, okuyorlar.
Bana sorarsanız, üniversite sınavlardaki başarı, çocukların kapasiteleriyle, yetişme tarzlarıyla çok ilgilidir.
Mesela, kitap okumak, okumayı ciddiye almak, okuyan, yazan insanlarla beraber olmak, dershaneden daha faydalıdır, bundan eminim.
Okursanız, daha müstakil düşünürsünüz. Kalabalığın nereye koştuğuna değil, hakikatin ne olduğuna bakarsınız. Bu, kıymetini bilen için çok paha biçilmez bir şeydir.
Dershaneler katkıda bulunmaz mı başarıya? Bulunur. ‘Et-tekraru ahsen, velev kane yüz seksen’ boşuna dememişler. Okuldaki dersi dershanede tekrar edince elbette fayda olur.
Kimisi fayda görür, kimisi yıllarca gider, muvaffak olamaz. Kimisi de hiç ihtiyacı olmadığı halde dershane reklamı için, ödül için, burs için gider. Bunların hepsi var, hepsi gerçek.
Dershanelerin kapasitesi, tecrübesi, mevcut okul sisteminin içine ilave edilebilse, anne-babalara maddi külfet yüklenmese, zannederim daha adilane bir sonuç elde edilir.
Ben, çocuklarımdan bazılarını dershaneye gönderemedim. Maddi imkanları benimkinden az olanlar da gönderemiyordur.
‘Efendim, fiyatlar bin liraya kadar düşüyormuş bazı yerlerde.’ Bin lira, ne kadar büyük bir paradır sahip olmayanlar için, bilir misiniz siz?
Yani, dershanelerle bir adalet sağlandığı düşüncesi, fazla iyimser.
Ben böyle yazıyorum, öğrenciye faydası olur mu, olmaz mı? Dursa nasıl olur, okula dönüştürülse nasıl olur? Ama tartışma, çok başka yollardan yürüyor.
Dershaneler olmasa Kürt gençleri dağa çıkar... Doğru mudur? Çok içten, düşünülerek söylenmiş bir söz müdür bu?
‘Dershane yok bari dağa çıkayım’ mı diyor çocuklar, öyle mi oluyor bu iş?
Ya da, sanki teknik bir mesele değilmiş de, akaide taallük eden bir şeymiş gibi...
Yani, bir zamanların başörtüsü tartışmalarını andırıyor. Hani, canımızı dişimize takıp mücadele ettiğimiz...
Dershanelere, başörtüsüne bile atfedilmeyen bir önem atfediliyor. İlginç değil mi bu?
‘Firavun,’ ‘nemrut’ laflarının ortalığa dökülmesi... ‘Mukteza-yı hale muvafık’ mıdır?
Ya Hocaefendi’nin, bu aktüel, siyasi münakaşaların merkezine oturtulması?
İyi bir şey mi?
Ben, bunların, sağlıklı yaklaşımlar olduğu kanaatinde değilim.
Benim cümlelerimin tam karşısına, bunların negatifi cümleler bulunabilir.
Mesele laf bulmaksa, herkes bir öncekinden alasını bulur.
Ben, meselenin ‘laf bulmak’olmadığını düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum.
Bu tartışmalarda, Risale-i Nur dershanelerindeki lezzetten, Risale-i Nurlar’ın rayihasından eser yok.
Ne yazık ki yok.