IŞİD öncelikle ve köken olarak Iraklılara ait bir örgütlenme. Zaten daha önce Irak İslam Devleti adını taşıyordu. Bilahare Suriye iç savaşı başlayıp burada mevzi edinme imkânı ortaya çıktığında Suriye kolu da oluşturuldu ve yakın zamanlarda Irak Şam İslam Devleti adını aldı bu yapı. Buna mukabil kendi ülkesindeki Sünni Arap kesim içindeki radikal unsurların tamamını bünyesine almış olan örgüt Suriye’deki diğer radikal veya ılımlı İslamcı yapılarla uzlaşma sağlayamadı. Hatta aynı kökenden geldikleri Nusra Cephesiyle karşı karşıya geldi. Küresel el-Kaide yönetimi bu çatışmada Nusra’nın haklı olduğuna hükmedince IŞİD el-Kaide yönetimini de tekfir etti.
Haddizatında IŞİD Suriye’de diğer İslamcı örgütler gibi Esed rejimine karşı mücadeleye de girmedi. Daha ziyade birtakım stratejik mülahazalarla gözüne kestirdiği bazı bölgelerin hâkimiyetini ele geçirmeye yönelik olarak diğer İslami gruplarla çatıştı. Tıpkı şu anda karşı karşıya geldikleri PYD’nin yaptığı gibi...
Bu yüzden diğer muhalif gruplar IŞİD’i Suriye rejimiyle işbirliği yapmakla suçladılar. Hatta dönemin Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğluo günlerde açık açık “Ne zaman Suriye’nin Kuzeyi’nde muhalefet güçlendi, Irak Şam İslam Devleti o zaman ortaya çıktı. Perde gerisinde bunlarla rejim arasında ortaklık var” diye konuşmuştu.
* * *
(Tam da bu noktada parantez içinde de olsa şunu söylemek bir hakşinaslık gereği: Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik birçok eleştiride bulunulabilir. Ama IŞİD’in desteklendiği iddiası tamamen kara propaganda. Türk dış politikası IŞİD’i özellikle Suriye’de tehdit olarak algıladı başından beri. Hatta Davutoğlu yine yukarıdaki sözlerinin yer aldığı konuşmada “Suriye rejimi unsurları, PYD unsurları, El-Kaide unsurları bizim için güvenlik riski oluşturan faktörlerdir” demiş ve bu konuda daha o günlerden başlayan iddialar için “Türkiye’ye dönük bir psikolojik harekat yapılıyor sanki, Türkiye silahlı grupları destekliyormuş gibi...” diye konuşmuştu. Hatta Suriye’deki radikal unsurların uyguladıkları yanlış yöntemlerin de rejimi “ehvenişer” denilecek noktaya getirdiğini söylemişti ve bu sözler “Suriye politikası değişiyor mu” şeklinde spekülasyonlara yol açmıştı...)
* * *
Ancak, IŞİD’in Suriye’de rejimle işbirliği yapıp yapmadığı hususu bir tarafa, öncelikle ve köken olarak Iraklılara ait bir örgütlenme olması önemli. Bunun anlamı örgüte yön verenlerin bölgesel bütün konulara Irak perspektifinden bakıyor olmaları. Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiiler ile Kürtlerin Irak’ın işgali sırasında işgal güçleriyle işbirliği yaptıklarını ve ülkeye ihanet ettiklerini düşünen Sünni Arap kesimin hissiyatıyla uyumlu bir Şii ve Kürt politikaları var. Aynı zamanda Irak’taki diğer siyasi ve toplumsal dengelerle irtibatlı şekilde hareket etmeye özen gösterdikleri aşikâr.
Denebilirse üyelerinin çoğu yabancı savaşçılardan oluşan Suriye’deki IŞİD yapılanmasından farklı olarak kendi ülkelerinde ulusal siyasete odaklı stratejik yönelimleri var. Bu noktada örgütün kurucu ve yönetici kadroları içinde eski Saddam rejimi artıklarının ağırlığı önemli bir ayrıntı. Hatta bu yapı tabiri caizse el-Kaide ile Irak Baas Partisinin evliliklerinin bir mahsulü. (Hemen itiraz etmeyin. Aşk evliliğinden değil mantık evliliğinden söz ediyoruz!)
Bu çiftin dünyaya getirdikleri çocuk hem anne tarafının hem de baba tarafının birtakım özelliklerini almış. Sözgelimi El-Kaide’nin gözü pekliğini, Baas’ın hesaplı kitaplı karakterini tevarüs etmiş. Dolayısıyla örgütlenme yeteneğiyle olsun, direnç gücüyle olsun, politik vizyonuyla olsun ebeveyninden çok daha ileri özelliklere sahip. İlaveten bu örgütün elindeki askeri mühimmat ve iyi yönetilen eğitimli birlikleri karşısında Suriye PKK’sının başarı şansı görünmüyor. Suriye’deki diğer silahlı grupların ise ne IŞİD’le savaşacak halleri var ne de PYD Kobani’ye yeniden egemen olsun diye kendilerini feda etme bir arzuları...
Demek ki ABD ve müttefikleri uzun sürecek bir askeri operasyon (kara harekâtı) başlatmadığı sürece IŞİD’in tasfiyesinin mümkün olmayacağı ortada. Koalisyonun IŞİD’den korumak istediği alanlar ise Suriye’de değil Irak’ta. ABD’nin önceliği Erbil ve Bağdat’ı korumak. Bu iki merkez elden çıkmadıkça ABD’nin harekete geçmesi zor... Zaten Kobani’nin ABD için öncelikli bir konu olmadığını en yetkili ağızlardan açıkladılar.
Öyle bir örgüt var ki karşımızda, görünüşte bütün dünya yaka silkiyor ama tasfiyesi için gereken bedeli ödemeyi kimse istemiyor. Böyle bir örgüt görülmemiştir!