Adı ve terör yöntemi ne olursa olsun bütün taşeron örgütlerin nihai hedefi Türkiye’yi Suriyeleştirmektir.
Milletin, “Bizi düşmandan koru” diye verdiği tankları milletin üzerine süren satılmışlarla, çocuk-kadın demeden ölüm kusan katillerin hiçbir farkı yoktur.
Dolayısıyla FETÖ darbecilerine karşı gösterilen muhteşem duruş, PKK’dan PYD ve DAEŞ’e bütün örgütler karşısında da sürdürülmelidir.
Birine gösterilecek müsamaha bütün terör örgütlerine destek demektir.
Yani, “PYD Fırat’ı geçecek, siz de mal mal bakacaksınız” demek, TBMM’de birlikte siyaset yaptığı Kemal Kılıçdaroğlu’na roketatarı doğrultan “PKK’lı teröriste mal mal bakmak”la aynı şeydir.
Gazeteci, siyasetçi, akademisyen veya sanatçı maskesi altında PKK destekçiliği yapmakla FETÖ veya DAEŞ lejyonerlerini savunmanın hiçbir farkı yoktur.
Dolayısıyla bu vatanı önemseyen herkesin bütün farklılıkları rafa kaldırıp, terörün ve bozgunculuğun her çeşidine karşı dimdik durması gerekir.
İyi temizlenmeli ve tekrar kirletilmemeli
Devletin, FETÖ ile mücadelede kumpaslara boyun eğerek yeni mağduriyetler oluşturması milletin güvenini sarsar ve bütünlüğümüzü zedeler.
Bu mücadele sakin ama kararlı, adil ve şuurlu bir şekilde yürütülmelidir.
Böyle bir mücadelede sıfır hata elbette mümkün değildir ama sistem sağlıklı yöntemler üzerine kurmalıdır.
Bunun da en basit yolu önce devletin üst kademelerindeki FETÖ’cüleri temizleyerek işleyişi ve tasfiyeyi yeni FETÖ kumpaslarından kurtarmaktır.
İktidar partisi, böyle bir temizliğe kendi içinden başlayarak elini güçlendirebilirdi. Oysa AK Parti yerel ve merkezi yönetimlerinde dişe dokunur bir adım atılmamıştır.
Bırakın 15 Temmuz’u, 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ ile arasına net mesafe koymayan yöneticiler ve üst düzey bürokratlar ayıklanmalı ve hesap sorulmalıdır.
***
Bir şey daha var...
Boşalan kadrolara, “büyüyünce FETÖ olacak” yeni yapıların çöreklenmesine izin verilmemesi de en az bu temizlik kadar önemlidir. Bu kadrolara sadece “birey”ler talip olmalı ve kriter olarak da sadece liyakat ve milli ruh aranmalıdır.
Son dönemlerde “cemaat” diye anılan fırsatçıların kadrolaşma savaşına girdiğinden bahsedilmektedir. Bu, devlete yeni nifak tohumları ekmektir. Gerçek dindarların, devlette yapılanmak gibi bir hedefi olamaz. “Amacımız darbe değil, kaliteli hizmet almaktır” deniyorsa, torpil mekanizmaları kurmak yerine her birey için hizmet kalitesini arttırmaya çalışmak daha doğrudur.
TSK’da yeni “28 Şubat” mı hortluyor?
FETÖ tasfiyesinde de hiçbir dürüst asker mağdur edilmemelidir.
Ayrıca bütün uyarılara rağmen darbeye kalkışacak kadar yayılan FETÖ yapılanmasını göremedikleri halde görev süreleri uzatılan TSK yönetim kadrosu, bu güvenin gereğini yapmalı, bu sefer de Ordu’da diğer darbecilerin yapılanmasına da izin vermemelidir.
Oysa son Yüksek Askeri Şura’da emekliye sevk edilen 586 albay içerisinde FETÖ’cü olmayan, devletine sımsıkı bağlı muhafazakar ve dindar çok sayıda subay olduğu yönünde şikayetler aldık.
Daha da vahimi, bizzat görüştüğümüz bazı albaylar, “Tasfiye listesini; 28 Şubat zulmünün temsilcileri yaptı” iddiasında bulunuyor.
FETÖ’cülerin hainliği, tescilli darbecileri aklamaz.
Devletin de Ordu’nun da asıl sahibi milletin kendisidir.
Bu işgal girişimlerine sivil ve askeriyle, devlet ve milletiyle, iktidar ve muhalefetiyle hep birlikte karşı koyamazsak kaçınılmaz sonuç; hep birlikte sürünmektir.
Üstelik, bizim gideceğimiz başka bir Türkiye de yoktur.