TÜKENMİŞLİK sendromu, artan psikolojik ilaç kullanımları, mutsuzum diyen insanlar, tahammül sınırını zorlayan hoşgörüsüzlük, tükenen insanlık, teknoloji kullanımının artması ile yalnızlaşan insan bu yüzyıl içerisinde çokça duyduğumuz kelimelerden.Ben bunların hepsine 21. yüzyıl vazgeçmişlik sendromu diyorum.
Vazgeçtiğimiz kadar tükeniyor, mutsuzlaşıyor, yalnızlaşıyoruz. Vazgeçiyoruz kendimizden, korkularımız, yorgunluklarımız, tabularımız, bizim yaşamamız gereken hayatı “Başkaları ne düşünür yaşıyor” bizim yerimize.
Yakınımızda olan, tanıdığımız birilerini mutlaka kanserden kaybetmişizdir. Dünyada her saniyede bir insan kanserden ölüyor. 2015 başından beri ölenlerin sayısı ise 7 milyon 703 bin 82 kişiydi. Çok yabancı değiliz bu acı duyguya. Ancak bazen gazetelerde, bazen de televizyon kanallarında ya da etrafımızda bazı insanların kanseri yenebildiğini görüyoruz. Mücadele ediyorlar. Yaşam sevinçlerini ve kanser mikrobuna karşı olan direnme azimlerini yitirmiyorlar. Vazgeçmiyorlar.
Filiz Akın, Defne Samyeli, Asuman Dabak, Oya Başar kanseri yenmiş olan birkaç isimden sadece bazıları.
İstek ve inanç iki önemli duygu.2015 Avrupa Görme Engelliler Futbol Şampiyonası finalinde Rusya’yı 1-0 yenen Türkiye Görme Engelliler takımı, şampiyon oldu.
Tekerlekli Sandalye Eskrim müsabakalarında Türkiye’ye temsil eden tek sporcu olan Hakan Akkaya, 2015 U23 Dünya Oyunları’nda karşılaştığı Hollanda, Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya, Macaristan ve İtalyan rakipleriyle mücadele ederek Dünya Birinciliğini kazandı.
Fransa’daki Dünya Supersport Şampiyonası’nı kazanıp 4. kez dünya şampiyonu olan Kenan Sofuoğlu şöyle diyordu; “Yarışı kazanacağıma emindim. Çok zor bir sezondu, sezon içinde yaşadıklarımı herkes çok iyi biliyor. Bu şampiyonluğu birkaç ay önce kaybettiğim oğlum Hamza için elde etmek istemiştim. Rabbim yardım etti” dedi.
Düşünüyorum da Mecnun vazgeçseydi Leyla’ya olan sevdasından, ne Mecnun olurdu ne Leyla. Herhalde Mecnun’a da demişlerdir “Boş ver Mecnun sana kız mı yok” ya Mecnun onları dinleyip vazgeçseydi. Hepimizin gıpta ettiği bir aşkın kahramanı olmak yerine adını bile bilmediğimiz bir fani olacaktı. Asistanı “Artık bu işten vazgeçsek iki bin deneme yaptık olmuyor” dediğinde Edison vazgeçseydi elektriği bulmaktan.
Mimar Sinan yapmasaydı dört kubbeli Süleymaniye’yi nereden bilecektik yüzden fazla deprem görüp hala ayakta kalabilecek, sağlamlıkta şaheserlerin olabileceğini.
Yakın zamanlarda nelerden vazgeçtik bilmiyorum. İşimizden, aşkımızdan, başarımızdan, sağlığımızdan, geleceğimizden ya da mutluluğumuzdan.
Ruhumuzda ki engellere takılıp kaldık.
Ancak hepimizin dünyaya gelmesinde bir mucize var. Azıcık bir standart sapma ile bizimle aynı anda yarışa giren başka bir hücre birinci olsaydı bugün bizim yerinize başka biri yaşıyor olacaktı. İlahi bir güç bizi seçti. Vazgeçmeyenler kendi hikâyelerinin, başarıların, azimlerinin, tarihin, aşklarının kahramanları oluyor. Kendi hayatımızın kahramanı olmak yine kendi ellerimizde. Yapılamaz diye bir şey yok, vazgeçmek diye bir şey var. Ya çıkan zorlukları aşarak tarih yazacağız ya da vazgeçenler sendromunun kurbanı...
Ruhumuzdaki engelleri aşacağımız güzel günler bizim olsun. Vazgeçmeyelim.