Daha önceki yazılarımızda üniversitelerde paralel yapının ve terör örgütü PKK’nın sınavlarda usülsüzlükler yaparak kadrolaşmaya gittiğini belirtmiştik. Güneydoğu’da yaşanan terör olaylarından sonra sözde akademisyenlerin bildiri yayımlamaları ile bu durumu biraz daha derinleştirelim.
Yıl 1999. N.C.S, 16 yaşındadır. Terör örgütü PKK adına otobüs bombalayarak kamu malına zarar vermek suçundan ve örgüt üyeliğinden dolayı 21 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılır. 2005 yılında TCK değişikliği ile sadece 6 yıl ceza evinde kalan N.C.S, özgürlüğüne kavuşunca 2009’da kapatılacak olan DTP’nin kurucuları arasında yerini alır. DTP kapatılınca siyasi yasaklılar arasında olan N.C.S’ye başka bir kapı açılacaktır. 2009’da parti kapatılırken 2011’de AÜ İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi kadrosuna alınır.
Peki, polis arabasını bombalamış ve altı yıl hapis yatmış N.C.S’den başka liyakatli biri bulunamadı da mı iletişim fakültesi kadrosuna alındı? Evet denilebilir ama buradaki liyakat biraz farklı tabi. Bu ismin üniversiteye alınmasını sağlayan muhtemel isim Prof. E. K. KCK tutuklularına ‘onlarla her zaman dayanışma içerisinde olacağımızı söylemek istiyorum’ ifadelerinin yanında BDP Genel Merkezi’ndeki akademiye destek verenlerin başında gelen isimlerden olan Profesör E.K, N.C.S’nin araştırma görevlisi olduğu yıl AÜ İletişim Fakültesi’nin de dekanı. Tabi sadece fakültenin dekanı değil N.C.S’yi destekleyen, o dönem itibariyle Fakültenin yönetim kurulu üyesi olan Prof. M.G.B’de, BDP ve fakültenin ilişkilerini sağlamlaştıran akademisyenler arasında.
2013 yılı itibariyle bu olay basına yansıyınca iletişim fakültesi dekanlığından ‘Suçu işlemiş olduğu dönem itibariyle daha çocuktu’ mealinde bir açıklama gelir. On altı yaşında polis aramasını bombalamayı göze alabilen bir çocuk! Daha sonrasında kadroya alımın dekanlık değil rektörlük tarafından yapıldığı dile getirilerek her şeyin mevzuata uygun olarak yapıldığı açıklanır. (Mevzuat polis arabasının bombalanıp 21 yıl hüküm giyen birinin alınmasını sakıncalı görmüyorsa kimi sakıncalı görüyor? Merak etmiyor değil insan)
Ankara Üniversitesi’nin bir zamanlar çocuktu daha büyümemişti dediği N.C.S, 2016 yılı itibariyle büyümüş ve akademisyenlerin sözde barış isteyen bildirisinde yerini almıştır. Gerçi bu beklendik bir durum. Şaşılacak bir şey yok! Bildiri de yerini alması kendini o fakülteye yerleştireler için ödenen bir borç gibi görülebilir veya kendi isteği ile de bildiride yerini almış olabilir.
N.C.S’nin durumu sadece bir örnek aslında. Ülkemizin bir çok üniversitelerinde Kandil’den aldığı talimatlarla güvenlik kuvvetlerimize karşı saldırı ve eylemlere katılmış yüzlerce isim sayılabilir. Bu isimlere karşı AYM’nin E.2014/100. kararı gereği 8 Ocak itibariyle üniversitelerin hiçbir öğretim üyesine disiplin soruşturması açması ve ceza vermesi mümkün görünmese de sözde barış için imza toplayan akademisyenlere karşı başlatılan soruşturmalar şuan gündemde. Tabi bu soruşturmaların nasıl neticeleneceği merak konusu. AYM’nin kararına dayanarak mahkeme kararı ile hiç bir şey olmamış gibi başa dönme ihtimali de bulunmuyor değil.
Akademisyenlerin sözde barış için imza topladıkları bildiriye dışardan Chomsk gibi bilim adamlarının da destek vermesi işin bir çok boyutunu sorgulamayı gerektirirken İstanbul Tabipler Odası’nın da bildiriye destek vermesi ile içte ve dışta organizeli bir yapının adım attığı belli oluyor. Ülkenin güvenlik kuvvetlerine bombalı saldırı gerçekleştirenlerin ödüllendirilir gibi akademisyen olduğu bir düzende sözde barış bildirisine içte ve dışta sahip çıkanların olmasına da şaşırmamak gerek.
Bildiriye imza atan akademisyenlerin birçok ortak özelliği mevcut ama şimdilik buna değinemeyeceğim. Olayı müsaadenizle bağlantılı başka bir tarafa döndürelim. 2007’de YÖK, doktora öncesinde yabancı dil sınavı için elli puan şartını getirdi. Önceden doktora bitirme şartlarından biri iken sonradan doktoraya başlamadan yeterli puanın alınması şartını bazı gerekçelere bağlayan YÖK, o zaman gerekçe olarak doktora süresince öğrencilerin dil sınavını alma gibi bir çaba yerine, öğrencilik süreci daha verimli çalışmalarla geçsin gibi sebepleri öne sürdü. Anadolu’nun binlerce yerli evladı üniversite kapılarından bir anda alınan bu kararla durduruldu. Paralel yapının etkisinin artması ile elli puanı alamayacak binlerce paralel yapının elemanı ve birçok terör yandaşı nasıl oldu da yabancı dil sınavından elli puanı geçip üniversitelere yerleştirildi? İlerde bunu da ele alacağız.