Keşke dünyanın her yerinde emekçiler barış içinde 1 Mayıs’ı kutlayabilselerdi. Irak ve Suriye’de değil kutlama, sokaklarda yürüme imkanı olmayan bir dizi yer var; insanlar can derdine düşmüş, emek hakkından önce yaşama haklarını arıyorlar.
Bu iki ülkenin de ‘yapay’ olarak oluştuğunu, birbiriyle yaşama konusunda derin güvensizliklere sahip kesimlerin zorunlu olarak yan yana tutulduğu biliniyor. Bununla birlikte bu kesimlerin bir arada yaşama kültürü geliştirmeleri, kendilerine verilmiş ülkeyi birlikte kalkındırmaları, yönetmeleri mümkün olabilirdi; tabi otoriter yönetimlere emanet edilmemiş olsalardı. Bir kesimin diğerleri üzerinde belirleyici olduğu, baskı yoluyla diğerlerinin denetim altına alınabileceğinin sanıldığı her durumda, dağılma ve parçalanma ihtimali artıyor. Irak’ta da böyle oldu Suriye’de de.
Bugün Türkiye’de ‘çözüm süreci’ olarak ifade bulan yeni bir demokratikleşme süreci yaşanırken, bu sürecin ne denli önemli, acil ve gerekli olduğunu ortaya koyan Irak ve Suriye örneklerine dikkat etmek gerekiyor.
Irak
Son bir haftadır Irak’ta en az 250 kişi hayatını kaybetti; başbakan Maliki ülkenin etnik-dini nedenlerle bölünme ihtimalini dile getirdi. Bölünme ihtimali kendi kendine ortaya çıkmış ve Maliki yönetiminin bu konuya dahli yokmuş gibi ifade edilen bu durum, gerçekleri yansıtmıyor.
Maliki, 2010’daki seçimlerden birinci partinin lideri değildi; ama hükümeti o kurdu. Sadece başbakan olmadı, iç işleri, savunma ve güvenlik bakanlıklarını da kendinde topladı; güvenlik güçleri ve yargıyı denetimine aldı. Ardından Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’yi yargıladı, Başbakan yardımcısını görevden aldı, Maliye bakanının yargılanmasını sağladı. Hapisler muhaliflerle doldu, çok sayıda gayrı Müslim, kanaat önderi ve siyasetçi ülkeyi terk etti.
Bu arada Sünni Araplar silahlandı, Kürtler askeri anlamda örgütlendi, radikal örgütler iktidarın zafiyet gösterdiği her yerde olduğu gibi kendisine faaliyet alanı buldu ve Kerkük yeniden ‘Bosna’ olma yoluna girdi.
Maliki, ‘yabancı devletlerin’ ülkeyi bölmeye çalıştığını iddia ediyor; ama neden bu bölme işleminin hazır ABD işgal ettiği sırada yapılmadığı sorusunu sormuyor. ‘Yabancı devletler’ bölünme isteseydi, bugüne kadar beklemezlerdi. Ne yazık ki bir gözü İran’da diğer gözü koltuğunda olan Maliki, kendi halklarını dikkate almadığı için bugün ülke gerçekten bölünmenin eşiğinde.
Suriye
Suriye’de de durum farklı değil, hatta neredeyse aynı bile denebilir. Ne çatışmalar duruyor, ne yeni düzene yönelik faaliyetler işbirliği içinde yürüyor ne de radikal kuruluşlar durdurulabiliyor. Bu ülkede de kabahat ‘yabancı ülkelerde’ aranıyor; ama anlaşıldığı kadarıyla o yabancı ülkeler sonunda gelip tam da rejimin tehlike olarak ileri sürdüğü şeyi yapacaklar.
Başta ABD olmak üzere kimyasal silahların kullanılmasını hatırlanacağı üzere kırmızı çizgi saymıştı. Bu, uluslararası müdahale için gerekçe anlamına gelir. Konu, BM’nin gündeminde ve bu da Rusya’nın ikna edilmesi demek. Kimyasal silah kullanıldığı ispat edilirse Rusya’nın da eli bağlanmış olur; yeni Suriye’de kendisinden kalacak bazı izler dışında pazarlık alanı daralır. Bu müdahalenin hangi kurumun şemsiyesi altında olacağını kestirmek zor; ama muhtemelen BM izniyle bir koalisyon gücü oluşturulmasına yönelik söz konusu.
Suriye’ye müdahale ihtimali, bu ülkeyi bölmek değil, tam tersine bir arada tutma işlevine sahip olur. Bu aynı zamanda Irak’ta da ciddi bir etki yaratılması ve ‘bölünme’ riskini azaltacak baskıların olması anlamına gelir. Maliki ile Esad sığınabilecekleri bir ada falan bakmaya başlasalar iyi olacak gibi.