- BEYRUT-
İki gündür bölgesel sorunların tartışıldığı bir toplantıdaydım. Lübnan Harp Akademilerinin Beyrut’ta düzenlediği toplantıya taslak davetli listesini görünce katılacağımı bildirdim. İlgimi çeken ne Amerika’nın Suriye meselesindeki en akil ismi olan, eski temsilcisi, Fred Hof’un ‘Obama sorunu’ üzerine söyleyecekleriydi ne de Rusya’nın önde gelen oryantalistlerinden Vitaly Naumkin’in ‘Rusya ve tutarlılık’ üzerine vereceği her zamanki söylevdi. Listenin kahir ekseriyetini onlarca muvazzaf ve emekli asker, büyükelçi oluşturmaktaydı. Arap isyanları, özellikle de Mısır’daki darbeden sonra ‘statükonun ne düşündüğü ve planladığı’ ilgimi çeken ana unsurdu.
Beyrut’un havasının iyi bir şekilde bölgedeki statükonun ruh halini yansıttığını söylemek mümkün. Heyecan vermiyor. Lübnan iç siyasetinin içerisine düştüğü, artık bıktıran kısır döngünün üzerine, bölgesel statükonun Mısır’da canlanan, Suriye’de can çekişen, Irak’ta tüketen havası çökmüş durumda. Umutsuzluk genel duygu hali. İşte böylesi bir ortamda statükonun aktörlerinin oldukça konforlu olduklarını görmek ibretlikti.
Mısırlı aktörlerin istisnasız tamamı ‘İhvan’ı şeytanlaştırmanın’ ellerindeki tek siyasi teknoloji olduğuna tam anlamıyla iman etmişler. Askeri rejimle konuşulabilecek fazla bir şey yok. 28 Şubat’taki Askeri deha, zeka ve ahlak düzeyinin Mısır’daki refiklerine göre oldukça sofistike kaldığını söylemek, meseleyi anlamak için yeterlidir. Mezkur zeka ve ahlak düzeyi, Mısır’ın Körfez öncülüğünde (ve dolaylı olarak İsrail ve Batı’nın) toplumsal bir felakete, bölgesel bir krize doğru sürüklenmesine katkı sağlamaktadır. Sisi’yi Cumhurbaşkanı yaptıktan sonra farklı maceraların da önü açılabilir.
Körfez darbeyi finanse etmesinin ardından, Mısır gibi kullanışlı bir kaldıracı keşfetmiş oldu. Suud ve Körfez, İslami hareketlerin ana rahmi olan Mısır’da, ‘İslamcıları olabilecek en ağır şekilde cezalandırılmasını’ sağlamaya çalışıyor. Bu şekilde bütün bölgede kendisine alan açabileceğinin hesabını yapıyor. Bu mücadelenin inanılmaz kontrolsüz ve Mısır üzerinden her türlü spekülasyona açık olduğunu görmemiz gerekiyor. Çünkü amansız ve kanlı bir bastırmanın yanında, Mısır’daki laiklerinin ve ulusalcılarının bir şekilde başarılı kılınması gerekiyor. Şimdilik Suud ve Körfez, tahmin edilenden daha fazla kesenin ağzını açmış durumdalar. Lakin Mısır aidatla ayakta tutulamayacak kadar büyük bir ülke.
Tam da bu noktada Körfez’in boyunu da aklını da aşan senaryolar devreye giriyor. Mısır’ın ancak bölünmüş Libya’dan elde edilecek petrol kaynağıyla finanse edilebileceği konuşuluyor. Bunun hayata geçmesi için zaten oldukça gevşek bir yapıya sahip Libya’nın parçalanması gerekiyor. Birçok kişiye oldukça uçuk ve spekülatif gelecek bu türden senaryolar, hiçbir sorumluluk hissetmeyen Körfez ve onların bordrosundaki Mısırlı aktörler için oldukça sıradan başlıklar. Bunun temel sebebi ise Mısır’daki darbeye dünyanın ilgisiz kalmış olması bir yana retorik düzeyinde bile itiraz gelmemiş olması. İşte burada Erdoğan’ın Mısır’da aldığı ısrarlı pozisyonla rahatsızlık vermenin yanında, denklemleri de bozduğunu fark etmek gerekiyor. Neredeyse statükonun bütün aktörlerinin şikayet ettiği tek isim Erdoğan’dan başkası değil.
Hal bu iken Mısır rejimi, 2013 yazı boyunca katlettiği binlerce kişinin yanında yeni bir katliam hazırlığında. Yüzlerce kişiye idam kararı verildi. Benzer kararlar gelmeye devam da edecek. Sisi cumhurbaşkanlığı sırasında idam kararlarını bir pazarlık unsuruna dönüştürmek istiyor. Ama meselenin tek boyutu bu değil. Aynı zamanda idamların gerçekleşmesini ve ağır bir cezanın verilmesini de istiyorlar. En azından Beyrut’taki, temsil gücü yüksek statüko cephesi bir önceki cümleyi güvenli bir şekilde kurma imkanı veriyor.