Bölgemiz küçük güçler tarafından yönetilir ve büyük güçler bu ülkelerde kurdukları yapıyla ülkeleri yönlendirirler. Bu ülkeler bağımsızlığı kendilerinin yarattığını ve iç güçler tarafından yönetildiklerini düşünürler. Ancak dünya politikasında rolleri değişince, kendileri bu değişimde rol oynamadıkları halde, dış operasyonlara maruz kalırlar.
Suriye’deki savaşın, hangi taraf kazanırsa kazansın bu tarafların birinin ülkeyi etki altında kalmadan yöneteceği anlamını taşımaz. Galip gelenler, herhangi bir toprak veya doğal kaynak kazanamazlar sadece ülkeyi yöneten taraf değişir ve yeni gelenler zaferin maddi ve manevi imkanlarından yararlanır.
Böyle savaşları kazanan iç güçler genellikle, büyük bir zaferin sağlayıcısı gibi davranır ve kendisine iktidarı bağışlayan dış güçlere hizmet ederler.
Eğer bir iç savaş, dış güçleri az etkiliyorsa yani ülke eski politik konumunu devam ettiriyorsa dış güçlerin bir tarafından destek görür, diğer taraf onu engellemeye çalışır. Çoğunlukla dış güçlerden ülkeyi kontrol edemeyenler, demokrasiyi savunurlar ve böylece kontrolü ele geçirirler ya da rol sahibi olurlar. Mesela ülkemizde darbeden sonra demokrasiden yana olanlar yanında darbecilerin yönetimiyle iyi ilişki kuranlar da vardı.
***
Bölgemizde tartışılan konu yönetim biçimidir. Oysa büyük güçler esas itibariyle bir ülkenin siyasal konumu ve yönetimin bu konudaki tavrıyla ilgilenirler. Yani bir ülkenin demokrasi ile mi yoksa bir güç tarafından mı idare edildiği onların ilgisini çekmez. Sadece demokrasi ile yönetilenlerle bir grup tarafından yönetilen ülkelerde sadece dış güçlerle ilişkiler değerlendirilir ve tercihleri bunun arkasına saklanır. Mesela bugünlerde Mısır’ın bir savaşa girmesi beklenmiyor. Bu nedenle askerlerin yerine demokratik bir yönetim beklenir. Bundan sonraki çatışmanın Irak’ta olacağı sanılıyor ve buraya Mısır’ın karışması istenmiyor. Çünkü Irak’ta tasarlanan çatışmanın taraflarının Mısır’da yeri yok. Mısır’da demokrasiye yakın bir yönetim olacak, dini farklılıklar çatışma nedeni olmayacaktır. Oysa Irak’ta tarafların Sünniler ve Şiiler olması kaçınılmaz görünüyor.
Dünyayı belli odaklar yani muhtemelen büyük devletler yönetecektir. Bölgemizin nasıl şekilleneceğine dair az da olsa emareler ortaya çıkıyor. Sonuç Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi yeni devletler kurmak, birbirinin aynı olan toplulukları ayrı devletler yapmak gibi bir düzen kurulmayacak. Dünya belli sayıda güç tarafından yönetilecek ve bu kadar çok sayıda karar veren odaklar olmayacaktır. Bu yapı şimdilik saklanacak ve eskisi gibi çok sayıda devlet olacaktır. Ancak bunlar giderek bir gücü değil bir şekli temsil edecektir. Şüphesiz böyle bir yapıda güçler aynı olmaz ve sıralanırlar. Zaman içinde güçlerin sıralanması kaçınılmazdır. Türkiye başlangıçta arka sırada olsa da stratejik konumu, tarihinin özellikleri ve insanlarının temel ahlak kurallarının, biraz daha insanın iyiliğine yönelmesiyle herkes tarafından kabul görecektir.
Bugüne kadar ihmal ettiğimiz şey bilgi düzeyimizin düşük olması ve bir düşünme yaratmak yerine başkalarından kopya çekerek ilmi seviyemizi yücelttiğimizi zannetmemizdir.